[32. Bölüm]

151 19 1
                                    

Borsacı Bey'i o kadar özlemişim ki, anlatamam! Uzun bir bölüm yazdım. Yine hasretimi dindiremedim. Bundan sonra düzenli bölüm gelecek, merak etmeyin. Ama bundan önce, sınır bakımından bir şansımızı denemek istiyorum💚

Sınır: 10 Vote 15 Yorum.
Daha yolun başındayız, bu kadarı yeterli🫠
•••
Sude'nin gözlerinin dolması beş saniye bile sürmemişti. Burak'ın bu söylediklerinin Sude'yi nasıl yıktığını düşünüyordum. Aynısını ben yaşasaydım ne olurdu diye.

Felaketim olurdu, ağlardım.

Burak söylediklerinin üstüne daha fazla bir şey söylemek istememiş olsa gerek, arkasını dönüp odadan çıkmıştı. Burak'ı ilk defa bu kadar ifadesiz görüyordum.

Sahi tanışalı bir ay belki olmuştur ama.

Burak gittiğinde, arkasında Ayaz belirdi. Kız kardeşine düz bir ifade ile bakıyordu. İçeriye girdi ve bana baktı.

Çıkmam gerektiğini anlayınca Sude'nin omzuna elimi koydum ve omzunu sıvazladım. Yavaşça ayağa kalktım ve Ayaz'ın yanına yani, kapının olduğu yere doğru ilerlemeye başladım.

Ayaz'ın yanına geldiğim de sessizce, "Üzecek bir şey yapma sakın." Dedim. Böyle dediğim de ifadesizce bakan gözleri bana dönmüş ve ters bir biçimde bakmıştı.

Tabii ki umursamamıştım ama ben de karşılık olarak gözlerimi devirmeyi ihmal etmemiştim. Sonrasında ne yapacağını beklemeden odadan çıktım. Odadan çıktığım gibi gideceğim yer, Burak'ın yanı olacaktı.

Bu konu hakkında konuşmalıydık.
•••
Ayaz'
Beyza odadan çıktıktan sonra yüz ifadem anında yumuşamış kız kardeşime bakmıştım.

Karşımda bu halde olması beni her ne kadar üzse de, gerçekleri öğrenmesi daha iyi olmuştu. Gerçekleri bilmeseydi, kendisini Burak'ın onu sevdiğine inandıracaktı. Biliyordum.

Burak, Sude'yi seviyor muydu? Bilmiyordum. Belki ben arkasındayım diye öyle bir tepki vermişti? Belki bir ilişkiye hazır değildi? Bilemezdim. Uzun zamandır arkadaştık ama Burak bazen kendisini o kadar iyi gizliyordu ki, onu ne kadar uzun zamandır tanıyor olsanız tanıyın ne düşündüğünü bilemezdiniz.

Yavaşça Sude'nin yanına gittim. Yatakta yanına oturdum. Kızarmış gözleri bana döndü. Yanakları kırmızılaştı. Utanıyordu.

Niye utanıyordu?

Herkes sevebilirdi, birine karşı bir şey hissedebilirdi. Sude'nin sevdiği kişi benim düşmanım olsa bile, büyük bir tepki vermezdim. Ama Burak Sude'yi seviyorsa, bu Burak'ı birazda olsa hırpalamayacağım anlamına gelmezdi.

Yapardım.

"Utanma." Diye fısıldadım. "Sevmişsin, utanma." Dediğimde sanki bu anı bekliyormuş gibi bana daha çok yaklaştı ve ağlamaya başladı.

"İnsanlar bazen kendilerini küçümserler." Diye başladım. "Mesela, bir kişi, sesi güzel değildir diye bağıra bağıra sevdiği şarkıyı söyleyemez. Alacağı tepkiden utanır." Elimi sırtına koydum ve destek verircesine okşadım.

"Güzel resim çizemiyor diye resim çizmez. Mozart kadar iyi beste yazamadığı için beste yazmaz. Çünkü yaparsa, alacağı tepkiden utanır."

"Sesi titrer diye, bir insana onu sevdiğini söylemeye utanır." Hıçkırdı.

"Ama bazen hayata bir kere geldiğini unutur. Bu yüzden, sesinin iyi olup olmasını siktir edip bağırarak söyle o şarkıyı. Güzel resim yapabilip yapamadığını boşver, al eline kalemlerini, koy önüne tuvalini, çiz istediğin resmi. Mozart gibi olamadığın için beste yazmaya utanma, daha iyisini yapabileceğini düşün. Sesinin titremesini umursama, sevdiğim kişiye sevdiğini söyle ama bununla yetinmeyip haykır göklere sevdiğim kişiye olan sevgini." Saçlarının üstüne bir öpücük bıraktım.

BORSACI BEYHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin