4. BÖLÜM: BİR FISILTI, BİR ÇİZİK

36 8 0
                                    

Evden Uzak – "Gör Duy Hisset"

Bazen o kadar güçlü bağırıyordum ki kendime, derdin ne senin diye, karşılığında söylenebilecek kayda değer cevaplar bulamayınca oturduğum yere siniyordum

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.


Bazen o kadar güçlü bağırıyordum ki kendime, derdin ne senin diye, karşılığında söylenebilecek kayda değer cevaplar bulamayınca oturduğum yere siniyordum. Kendime kızıyor, kendime sığınıyordum. Kendimi suçluyor, kendimi teselli ediyordum. Şaşıp kalıyordum sonra; yüreğimin pencerelerini titreten o derin haykırış, nasıl olur da başkasına bir fısıltı bile etmez. Zihnimin kuytularındaki o bilinmez kırgınlık, nasıl olur da başkasına bir çizik bile atmaz.

Yalnızlık efendim, bazı yalnızlıklar deriden farksız bir kılıf gibi çepeçevre sarınca etrafını, yanındakilerin kimler olduğu, çokluğu veya azlığı fark etmiyordu. Çünkü kalabalıklardan kaçıp bir başına kalmaktan yorulanların yalnızlıkları, samimiyetsiz kalabalıklardan doğardı.

Hiçbir şey bulamayacağımı bile bile televizyon kanallarında gezmiş, tabii ki de bir şey bulamayarak televizyonu kapatmıştım. Yerimden kalkmaya üşendiğimden bomboş siyah ekranı seyre dalmıştım. Boş ekranı izlemek bile daha zevkliydi, şu televizyon dedikleri şey cidden aptal kutuydu. Telefonlar da aptaldı, içinde aptal uygulamaları olan ve bu uygulamaları kullanan aptal insanların oluşturduğu gereksiz teknolojik aletler. Keşke dumanla haberleşmeye geri dönseydik.

"Oraya git, burada eğlen, sonra eve gel, karşımıza beş karış suratınla otur!"

Yarı uzanır pozisyonumu bozmadan başımı kaldırıp anneme baktım. "Her akşam şu televizyonda izlenecek ne buluyorsun Allah aşkına?"

"Ne yapayım kızım, boş duvara mı bakayım? Senin gibi dümdüz, odun gibi oturayım mı koltukta?"

"Hayır," diye mırıldanıp doğruldum. Koltuğa birkaç kez vurup, "Yanıma gel, tüm akşam sarılarak oturalım," dedim.

"O nasıl şeymiş öyle?" Gülerek oturduğunda kollarımı beline dolayıp başımı omzuna yasladım. Kollarına bir kedi gibi kıvrılmıştım. Elini omzuma koyarak beni kendisine bastırdı. "Şimdi anlaşıldı, benim kızım annesini özlemiş."

"Özledim tabii, ben bir tek seni seviyorum artık. Geri kalan insanlardan nefret ediyorum."

"Yalancı, on dakika sonra odana gidip beni beğenmediğin televizyonla baş başa bırakacaksın."

Başımı havalandırıp, "Ya neden böyle dedin şimdi?" deyip yanağına bir öpücük bıraktım. "Kendimi kötü hissediyorum."

"Aman sen kendini kötü hissetme, ne yaparsan yap." Saçlarımı omzumdan geriye attı. "Onu bırak da anlat bakalım, ne yaptınız? Nasıl geçti? Canın bir şeye mi sıkıldı?"

"Yo, normaldi. Bir şey olmadı. Teyzem sana söylenip durdu."

"Mis gibi domates yaptım valla, istediği kadar söylensin."

Kıkırdadım. "Bence sen de herkesten nefret ediyorsun."

"Ne alakası var, ben mutsuz mutsuz tek başıma oturuyor muyum? Sen bir garipsin, bir anda kimseyi sevmeyesin geliyor. Çok şükür, bir derdin de yok. Canın sıkılıyor, hiç yoktan içini karartıyorsun."

BİR BAL'MIŞ BİR YOKMUŞWhere stories live. Discover now