İclal • Onbeşinci Bölüm • Onuncu Kısım •

1 0 0
                                    

İclal

Onbeşinci Bölüm

Onuncu Kısım

Öğle arsasını, İlayda ile bisküvi yiyip sessizce test çözerken birden kalemi elinden bıraktı. Sıkıntılı bir şekilde derin bir nefes verdi. "Bir kâbus gördüm." Dedi birden. Bende elimdeki kalemi bıraktım, ona doğru dönüp onu dinlemeye başladım: "Ben," dedi.

"Bir yakınım tarafından kandırılıyormuşum... Bu öyle bir basit kandırmaca değil, bu benim hayatımı çok etkilemiş. Üstelik, her şeyimi de kaybetmişim." Ne demek istediğini, anlayamadım. Onu kandıracak insanlar yoktu çevresinde, bilinçaltı ona bir oyun oynamıştı belli ki... Hem, yaklaşan sınav yüzünden stresliydi de... Bu yüzden böyle bir rüya görmüş olabilirdi.

"Ama, o... İsteyerek kandırmamış beni..." Gözlerime baktı, bana doğru döndü. "Gerçekten, beni isteyerek kandırmamış. Nedenleri varmış biliyor musun?" Çaresizce gülümsedi, yüzüme güldü.

"Çünkü ben, onun gözünde... Çok yalnız ve çaresiz görünmüşüm." Dedi. Hiçbir şey diyemedim, sözlerine devam etti gözlerini benden ayırmadan: "Ama ben kandırılırken o, kendini çok suçlu hissetmiş. Çoğu zaman bana, gerçekleri söylemek istemiş ama beni çok sevdiği için, sessiz kalmış çünkü ben öğrendiğim zaman... Benden, ayrılmayı göze alamamış." Yeniden güldü kendi kendine: "Saçma değil mi? Beni kandıran o, üzülmemem için halime acıyıp gerçekleri de söylemeyen o..." Dedi.

"Seni ben kandırmam." Ne diyeceğimi bilmeyerek, konuştum. "Sen," dedim: "Şuan sınav -" sözümü kesti birden: "İclal!" Dedi.

"O beni, gerçekten kandırmamak istememiş. Sadece, sadece ben..." Sessizleşti. Gözlerini kaçırdı benden, dalgınca dışarı bakarken: "Ne olursa olsun kandırmak istememiş..." Dedi, kendine.

Masanın üstünde ki eline uzanıp, sıktım destek olmak istercesine: "Herkes kandırır birini. Belki iyi, belki kötü... Ama herkes, birini kandırır. Yalan söyler, önemli olan hatasını anlayıp... Gerçekleri içinden geldiği gibi o arkadaşının sana anlatması. Yalansızca... Eğer sen-"

"Ama çok zor! Arkadaşım benim kaldıramayacağımı düşünüyormuş... Ben, ben..." Bir şeyler demek için ikilemde kaldı. Gözlerinde ki çelişkiyi gördüm... Elimi çektim. "Ve," dedi.

"Bana, gerçekleri söylemek için de kendini hiç güçlü, hazır hissetmemiş." Sanki, kendini anlatıyor gibiydi... Öyle bir konuşuyor, gözlerime bakıyor... Yüzünü o ifadeye bürüyordu ki... Sanki gerçekten o, benimle konuşuyor gibiydi.

Başımı çevirdim, basit bir kabusta bile İlayda'ya destek olamıyor... Onun içinin rahat etmesi için bir şeyler diyemiyordum bile... Acaba beni arkadaşı olarak görüyor muydu? O, benim her kötü yanımda yanımda olmuştu.

İyi anlarım da da... Mesela, benim hiç  geçemediğim dersten geçince... Çok mutlu olmuş, mutluluğumuzu paylaşmıştık. Berabar düşük olan netlerimizi yükseltmiştik... İkimiz, berabar... Yemek yemiştik.

Zil çaldı, bu sınıfın öğrencileri yavaş yavaş sınıfına gelirken ayağa kalktım. Eşyalarımı toplarken, ona doğru döndüm: "Basit bir kâbus gördün sadece. Bu kadar, düşünme..." Diyebildim. Başını salladı dalgınca, sonra gülümsemeye çalışarak: "İyi dersler." Dedi.

Bende ona: "İyi dersler." Dedim. Sınıfından çıktım, karşıda ki kendi sınıfıma girdim. Bizden daha kimse gelmemişti. Enes'i sıramda, uyurken gördüm. Derin bir nefes aldım sakinleşmek için, olmadı. Daha bu çocuk neden peşimde dolanıyordu? Ne istiyordu ki benden? Dün ayrılmıştı işte... Eğer, bir ilişkimiz olduysa...

Bitmişti, o bitirmişti.

Sıramın üstüne eşyalarımı koydum. Yüzüne baktım, onun da yüzü morarmıştı. Elinde ki kalemi nasıl, Mehmet'in gözüne saplamayı düşünmüştü? Ne olmuştu da araları açılmıştı ve o saat...

Sırama oturdum. Derin bir uykudaydı. Sınıf yavaş yavaş dolarken, birazdan ders zili çalacaktı. Onu uyandırmak için, elimi omuzuna attım. "Enes! Uyan hadi!" Dedim, biraz omuzunu sallayarak. Birden kalktı. Uykulu bir hâlde sağına soluna bakındı.

Bana baktı. "Günaydın." Dedi. Ayağa kalktım, sıramdan çıkmasını bekledim. O hiçbir şey yapmadı, anlamamazlığa vurdu... Ama ben: "Şey," dedim biraz korkarak ama yanımda olmasını istemiyordum.

Eskiden, yanıma... Sinek bile gelmezdi.

"Kalkar mısın?" Dedim. Beni duydu, dediklerime şaşırdı ama hemen kendini toparlayarak: "Oradan tahta iyi görünmüyor." Dedi, ciddi misin der gibi baktım. Hemen başını çevirdi.

"O zaman, yerine geç." Dedim. Yine dediklerime şaşırdı ve ayağa kalktı. "Tamam." Dedi. Sırama getirdiği eşyaları eline aldı, bir arkama geçti. Ders zili çaldı. Mehmet son dakika, nefes nefese sınıfa girdi.

Eski yerinde ki, Enes'i gördü. Az önceki söylediklerimi... Hemen gerçekleştirmesini beklemiyordum tabi. Mehmet sakince, sırasına doğru yürüdü. Bilal hocanın dersi bittikten sonra, Yasemin hoca onu yanımdan kaldırmıştı... Rahatsız oluşum, ona bir şey diyemeyip boyun eğişimi Yasemin hoca görmüş ve yardım etmişti.

Arkama geçti, Enes ile yan yana oturdu. İkisine doğru dönüp baktım. İkisi de bana çok sinirli bir şekilde bakıyordu. Hemen önüme döndüm. Yasemin hoca sınıfa girerken, hepimiz ayağa kalktık.

Mehmet, kulağıma doğru eğildi ve sessizce: "Akşam seninle görüşeceğiz." Dedi. Sol kulağımda yine geçen bağırdığı gibi bir acı oluştu. Nefesi, beni korkudan titretti.



İCLALWhere stories live. Discover now