İclal • Beşinci Bölüm •

5 0 0
                                    

İclal

Beşinci Bölüm

Kapıyı açtım. Ayakkabılıklarımı çıkarıp, dolabın içine koydum. Eve girip kapıyı kapadım. Çantamı ve ceketimi asıp, odama doğru yürüdüm. Odamın içine girdim. Yatağımın üstünde ki pijamalarıma uzandım... İş kıyafetlerimi hızlıca çıkarttım. Yatağın üstüne attığım telefon çalmaya başladı.

Bakmadım.

Üstümü değiştirdim, iş kıyafetlerimi düzgünce katladım. Telefon yeniden çaldı. Uzanarak, elime aldım telefonu. Arayan, Can denen kişiydi.

İlk önce aramış, açmayınca da mesaj atmıştı. Mesajı, üsten okudum.

0547***: hoşgeldin

Biri benimle gerçekten, fena hâlde dalga geçiyordu. Ben kime, ne zaman, ne yapmıştım? Cidden, bunu çok merak ediyordum. Normal insanlar gibi, sıradan bir hayatım olsa... Benim de sevdiklerim, arkadaşlarım, ailem diyebileceğim insanlar olsa olmaz mıydı?

Bende, birilerine naz yapsam... O kişi benim gönlümü almaya çalışsa... Mesela, biri gelip... Sürpriz yapsa. Bana, beni... Birisi gelip, sevdiğini söylese... Çok değil, en basitinden... En çok hangi yemeği sevdiğimi bilse...

0547***: hemen uyuyacak mısın?

Yeniden mesaj attı. Yatağa, oturdum. Cevap verip, vermemek arasında kaldım. Cevap vermedim, uzun bir süre ondan gelecek mesajı bekledim... Attı.

0547***: biliyorum

0547***: seninle dalga geçtiğimi düşünüyorsun

0547***: ama öyle değil.

Dayanamayarak, cevap verdim.

Tam olarak da öyle

Benimle eğleniyorsun

Bari şuna cevap ver

Yine bir iddia konusu

Muyum??

Bir süre cevap vermedi. Demekki öyleydi. Güldüm, çaresizce. Acının tebessümü dedikleri şey, dudaklarıma yerleşti.

0547***: hayır asla

Dedi. İnanmadım. İnanamadım. Çok istedim aslında inanmak, güvenmek de... Olmadı işte. Başaramadım. Kabullendim, alaylığımı. Acının tebessümü dudaklarımda büyüdü. Ekranı kapadım.

İçime gömdüm, her şeyimi... Attım içime... Derin bir nefes aldım. Telefonu elimden bıraktım, komidinin üstüne koydum. Benim için çok zor olsa da artık, ayağa kalktım. Adımlarımı atarken, mutfağa doğru...

Düşmek için tir titreyen bedenimi, nasıl da sıkıyordum...

Çıkardığım bulaşıkları yıkadım. Feride, teyzenin yanına insem iyi olacaktı. Oğlu, Ferit abi... Eşi ve çocuklarıyla küçük bir ziyarette bulunacaklardı. Geçen yanımdayken hıçkıra hıçkıra ağlamış, onları çok özlediğini söylemişti.

Orada da çocuklarının okulları tatil olunca, bir haftalığına da olsa geleceklerdi. Eşi, Sofia... Yabancıydı. Rusya da yaşıyorlardı. Ferit abi, konsoloslukta çalışıyordu. İkiz küçük kızları vardı.

Terliklerimi giyip, anahtarımı elime alıp kapıyı çektim. Aşağı indim ve, kapısını tıkladım. İlk başta açmadı, meraklanarak yeniden kapıya vurdum ve: "Feride teyze? Orda mısın? Feride teyze!" Can havliyle kapıya yeniden vurdum.

Çok şükür kapı açıldı. "Kızım?" Dedi, uykuluca. Ah! Demek ki uyuyordu. Yarın, sabah erken saatlerde burada olacakları için uyuyordu demek ki... "Uyu sen, Sultanım. Ben yardım etmek için gelmiştim." Dedim.

"Yok yavrum benim. Her şeyi hallettim ben. Sağol çocuğum." Diye cevap verdi. Gülümseyerek: "İyi geceler. Yarın geleceğim ben zaten." Gülümseyerek, Feride teyze de: "Geleceksin tabii... Hadi sen de uyu. Sabah işin var." Dedi.

"İyi geceler." Dedim. Gülümseyerek kapıyı kapadı. Yeniden merdivenlerden çıktım, evin kapısının önüne geldim. Uyumak istemiyordum... Acaba evin karşısında ki pastane açık mıydı? Canım tatlı şeyler çekmişti.

Kapıyı açtım, askılıkta ki ceketimi ve çantamı elime aldım. Ceketimi giyip, çantamı koluma taktım. Kapıyı yeniden çekip, merdivenlerden inerek, apartmandan çıkmak için yürüdüm.

Apartmandan çıktım. Karşıda ki pastaneye baktım. Toplanıyorlardı. Acaba, satış yaparlar mıydı? Şansımı denemek için karşıdan karşıya geçtim. Pastanenin kapısını ittim, kendine has kokusu yüzüme çarptı: "Kolay gelsin." Diyerek yürürken: "Şey ben..." Dedim.

"Hoşgeldin." Tezgahın arkasında ki kişi... Konuştu. Gülümseyerek yüzüme bakıyordu. Üstünde, beyaz bir tişört vardı ve... Siyah mutfak önlüğü, önlüğünü üstünde... Zarif harflerle işlenmiş,  pastanenin ismi yazıyordu tatlı vişne renginde.

Pastanenin dekorasyonu o kadar iç açıcıydı ki... Kendimi, çok huzurlu hissediyordum her buraya gelmem de. Aldığım, tatlılar bana...

"Hoşbuldum." Dedim, utanarak. Ona doğru yürüdüm. Onu, daha önce bir kaç kere görmüştüm ama hep, ofis tarafında... Bu kez, kasada mıydı?

"Ne istersiniz? Taze... Kuru pastalarımız var, soğu-"

"Ben," dedim sözünü keserek. Biraz daha utandım. "Şey ben," dedim. Yüzünde ki gülüş büyüdü ama bu alaylı bir gülüş, bir duruş değildi: "Evet?" Dedi.

" Waffle... Alacağım. Acaba burada yesem?"

"Tabii olur. Siz geçin. Ben getireceğim. Yanına her zaman içtiğiniz, kahveden de getireyim mi?"

"Olur."

İCLALUnde poveștirile trăiesc. Descoperă acum