the targaryen | black honeyholt

Start from the beginning
                                    

Ateş ile kum da kavurucu bir tutkuyla doluydu. Ve zafer, onları seven su idi.

Güneş Mızrak'ın üzerine kavurucu bir güneş ışığı vuruyordu. Çölde uyuyan Cannibal'ın nefesi miydi nedeni yoksa gün mü tanrılardan armağan sıcaklık ile ödüllendirilmişti, bilmiyorlardı. Ne gölge köşeler sığınacak bir limandı, ne de kendisini derelere atan çocukların serinleyebildiği vardı. Soğuk şaraplar ve meyve kaseleri, Martell hanesinin evine oradan oraya taşınıyordu. İnce elbiseler giyinmiş kadınlar havuzların başında oturuyor ve serinlemek adına ayaklarını suya sokuyorlardı. Gülüşen sesleri ahenkle kalenin bahçelerinden duyuluyor; misafir askerler köşelerde durmuşlar, esmer kızları izliyorlardı.

Kale oldukça kalabalıktı.

Dorne bölgesindeki tüm hanelerden gelen askerler, lordlar ve vekillerin bayrakları Güneş Mızrak'ın çiçekler ve egzotik meyvelerle dolu kocaman bahçelerinde dalgalanıyordu. Dayne hanesine mensup iki şövalye bahçede gezerken havuz kenarındaki kızların gülüşmeleri artıyor, suratsız bir Wyl askeri ağaç gölgesinde şarap içiyor ve Allyrion yaverleri atları zapt etmeye uğraşırken, Fowler yaverleri için alay konusu oluyorlardı.

Hanelerin bu ziyareti, bizzat Prens Qoren Martell'in ricasıyla olmuştu. Taht kavgasını yakından takip eden güneyli yöneticiler, Güneş Mızrak'ın prensi onlara ağız sulandırıcı önerisi ile gidince yola düşmüşlerdi ve olası savaş için gereken tüm hazırlıkların yapılması için resmi bir antlaşmaya ihtiyaçları vardı. Dayne hanesi gibi bazıları bu fırsata epey hevesliydi ve Eski Şehir'e saldırı fikri için orduları hazır tutuyorlardı. Bazı hanelerin ise tereddütten ziyade önyargıları vardı, bir ejderha lordunu evine aldığı ve kızını evlendirdiği için Prens Qoren Martell ile zıtlaşan Manwoody hanesi gibi. Ejderhalara karşı düşmanlıkları kolay kolay geçecek türden değildi ve çölde, tıpkı Balerion'a benzeyen kara bir ejderha olduğunu görmek de eski kafalı yöneticileri kuşkulandırıyordı. Qoren Martell onları bu nedenle tek çatı altına toplayıp damadı Daerys ile tanıştırmak istemişti.

Güneş Mızrak'ın konsey odası, konuk hanelerin yöneticileri ve vekilleri ile doluydu o gün. Tartışma hâlindelerdi. Düşmanımız için mi savaşacağız? diye soranlar ile Konseyde bir koltuğumuz olursa gücümüz tüm diyara kanıtlanır diyenler masayı yumruklamaya daha Martell Prensi gelmeden başlamışlar, ikramlarını küfür eden ağızlarına bir bir tıkıştırıp yemeye devam etmişler, öfkeyle solurken şarap içmişlerdi. Ve Prens Qoren Martell salona girdiğinde bozuk ağızları yeniden açılmıştı. Fikir konusunda zıt düşen iki vekil kavgaya tutuşunca, muhafızlar araya girdiler. Konsey odasının bulunduğu koridora yetişkin adamların tartışma sesleri ve Dorne Prensi'nin onları yatıştırmakla uğraştığı sözlerin ciddiyeti taşıyordu.

Haydut Prens'in oğlunu soruyorlardı.

Çöl adamları, onu görmek istiyordu.

Lakin Daerys Targaryen'i asıl görmek ve onu yanından ayırmamak isteyen kişi, güzel karısı Aliandra Martell idi.

Uzun zamandır ayrı kaldığı aşkı geri döneli günler geçmiş olsa da Prenses Aliandra Martell, gümüş prensine asla doyamıyordu. Güneş Mızrak'tan tüm limanı seyredebildiği yüksek kattaki odasındalardı hâlâ. Gün ışığı çoktan doğmuşken ve konsey odasındaki bir avuç yönetici beklerken, Prens Daerys Targaryen karısından izin almak için tüm kışkırtmalara göğüs germek gibi bir mecburiyetten yana dertliydi.

"Tek yeteneğimin seni mutlu etmek olduğunu sanacaklar, Aliandra."

Altında saklandıkları turuncu örtüyü kaldıran Aliandra'nın çıplak gövdesi, Daerys'in göğsünden destek alarak doğruldu. "Daha önemli bir görevin mi var?" diye sordu, sahte şüphesiyle. Dağılmış saçları ahenkle omuzlarına, göğüslerine ve sırtına dökülüyordu Buğday teni, turuncu örtünün içinde bir çeşit altın gibi güneşi karşılıyordu.

Red Targaryen ☾ Daemon Targaryen Where stories live. Discover now