the targaryen | d(a)emon's bride

769 66 44
                                    

Mhyris'in önceki ve şimdiki hayatında yaşadığı tüm dönüm noktalarının tek ortak yanı, hepsinin kan ve gözyaşıyla bitmiş olmasıydı.

Annesi Iris'in ölümü, ona hayatının tatlı bir hikâyeden ibaret olmadığını öğretmişti. Bu dersi almak için henüz çok küçük bir yaştaydı ancak tanrılar, küçük kızların gözyaşlarını görmeyi pek umursamazdı. Mhyris'in ölümle tanıştığı ilk an, asla onun karşısında duramayacağını anlamıştı. Dualar ya da şifacılar, ölümün karşısında aciz birer avutma olarak kalıyorlardı. Ona göre ölüm gelirdi, hesap vermez ama varlığını belli ederdi. Annesini aldığı gün, Mhyris herkesin bir gün gideceği gerçeği ile yüzleşmişti. Ve küçük bir çocukken en büyük korkusu babasını da kaybetmek olmuştu.

Herkesin bahsettiği ve büvet ağacının gövdesine yüzleri oyulan eski tanrılar onu seviyor muydu, emin değildi ama küçük Mhyris tanrıların ondan nefret ettiğine inanmıştı yıllarca. Kızıl Kale ona yeni bir ev olmuş, güçlü bir aile bahşetmiş olabilirdi ancak babasını da kaybettiği gün yapayalnız kalmıştı. Neşeli olması, hayallere kapılması ve koşup oynaması gereken yaşlarını kan lekeleri ile kaplı bir zırh altüst etmişti. Babasının kaleye getirilen ölü bedeni, o görmesin diye saklanılmaya çalışılsa bile Mhyris günlerce babasına bir şey olduğunu söyleyerek tüm sarayı ayağa kaldırmıştı. Ve o gün, kimse Mhyris'in babasını görmesine engel olamamıştı. Artık ailesinden kimsenin kalmadığı o günü hiçbir zaman unutmadı. Mhyris, Ron Silverarmor'a veda ettikten sonra içine kapanmış hâliyle yaşadı bir süre ve burnundan hiç silinmeyen kanın o metalik kokusunu bir daha unutmadı.

Kral Toprakları'nda her kıştan sonra gelen bahar gibi Mhyris'in de mutlu vakitleri çok olmuştu. Talihsiz hayatı Rhaenyra ile birlikte yoluna girmeye başlamıştı, Kraliçe ve Kral onunla bir aile gibi ilgilenmişler ve asla yabancı olduğunu hissettirmemişlerdi. Mhyris haneye bir üye oldu. Bazıları kıza bir bakıcı gözüyle baktı, bazıları ise Kral onu evlat edindiği için saygı duydu. Genç kızlığa geçiş süreci sakindi ama kan onun peşini bırakmazdı. Burnuna kötü anılardan yadigâr kalan kokuyu, biri iyi anılarına da bulaştırdı. Prens'i sevmeye başladığı ilk anında takılıydı kalbi hâlâ. Prens Daemon'un ilgisi ile baharda açan kırmızı bir yaprak gibi ışıldamaya başlamıştı. Onu dinlemeyi, onunla konuşmayı, boş bir koridorda elinden tutup dans etmeyi ve kurnaz gözlerini severdi. Böyle anlarda onun üzerinden hiç çıkmayan kan kokusu, Mhyris için tanıdık olmuştu. Daemon ölümün kıyılarında gezmeye alışmıştı. Arada bir Mhyris'e de onun varlığını hatırlatırdı ancak bunu yaptığını hiç bilmezdi. Mhyris her ne kadar sırları olmayan bir kız gibi görünse de zihni çok fazla karanlık odaya sahipti.

O odalardan birinin kapısı, Daemon tarafından kalbi parçalandığı zaman açılmıştı. Prens onu terk ettiğinde, kız gerçek bir bıçağın kalbine saplandığı anı neredeyse hissetmişti sanki. Hayal kırıklığına uğramıştı. Bir boşluktaydı. Terk edilmenin bu denli canını yakıp onu zayıf kılması kendi hatası değildi ancak sonrasında yaşadıkları güçsüz duruşundan dolayı mıydı? Mhyris'in elindeki kesik izi ona daima zayıflık gösterdiği o kötü günü hatırlatacaktı. Sonrasında yaptığı düşük ile birlikte savrulduğunu, hislerini bastırdığını ve tutunmak için başka bir şövalyeyi seçtiği gölgeli günleri vardı. Mhyris'in karanlıkta saklanan yaratıkları ondan besleniyordu. Eski Mhyris izin verirdi ve onlardan korkardı. Tıpkı kendisine karşı korku duyduğu gibi. Ateşten bir güç kalbine konulmuş, hassas Mhyris onunla başa çıkamamıştı. Ve öldüğü gün, onu seçen bir tanrı olduğundan haberdar edilmişti. Etine saplanan bir bıçaktı, Işık Tanrısı'na ulaşmasını ve kapalı kapılarını açmasını sağlayan. Mhyris, hiç acı duymamıştı ölürken. Tuhaftır ki, kendi kanının kokusunu da hiç almamıştı. Zaten ölü hissettiği bedeni Daemon'un kollarında ruhsuz bir et yığınına dönüşürken, büyürken edindiği tüm korkular ondan sıyrılıp uzaklaşmıştı.

Red Targaryen ☾ Daemon Targaryen Onde as histórias ganham vida. Descobre agora