the targaryen | pawn forward one square

541 44 358
                                    

Westeros bir satranç tahtasıydı.

Her hane bir taşı ve her dama bir aile toprağını temsil ediyordu. Bazen bir taş ilerler ve ona ait olmayan toprağa girip asıl sahibini devre dışı bırakırdı. Buna savaş deniyordu. Satrançta bir hamle insan öldürmezdi ama savaşta yapılacak bir hamle, binlerce insanın canına mal olabiliyordu. Westeros'un üzerindeki eller hamle yaptıkça ölüm daha kolay yutuyordu ufak piyonları.

Piyonlar, diye düşünüyordu Mhyra.

Zavallı kurbanlardı onlar. Masumiyet namına tarafsız kalmalarına asla izin verilmeyen, önden gönderilen ve geri kalan ölüsüne de saygı gösterilmeyen piyonlar. Diyarın dört bir yanında bu piyonların savaştığı haberleri geliyor, gerçek hayatta siyah ve yeşil renginin formalarını giyinmiş piyonlar kan ve kılıçlarla çarpışıyorlardı. Nehirova'ya doğru ilerleyen Lannister ordusunun geçtiği topraklardaki siyah destekçisi olan kalelere saldırdığı haberleri kara kaleye ulaşmıştı. Diyarda bu haberler hep geç öğrenilirdi. Kalesini korumak konusunda başarılı olan ufak haneler bu saldırılardan kurtulmuş olsalar da, köylerde ciddi kayıplar vardı. Ekinler yakılmış, hayvanlar ve çiftçileri acıma gösterilmeden katledilerek geri kalan halkın muhtemelen Kraliçe Rhaenyra Targaryen'i destekledikleri için açlıkla sınanmaları istenmişti. Alınan habere göre, Lannister ordusunun çoğunluğu Nehirova'ya geliyordu. Bir kısmını ise geride bırakmışlar ve Hightower'ların küçük bir birliği ile birleştirmişlerdi.

"Yeşillerin bu ordu hamleleri biraz kafamı karıştırdı. Neden küçük bir birliği batıda bırakmışlar ki?"

"Honeyhult siyah sancağı çekmişti, değil mi? Rhaenyra'yı destekliyorlar."

"Evet." dedi Mhyra. Sıkıntıyla, önüne serilmiş satranç tahtasına bakıyordu. "Lord Lyman Beesbury öldürüldüğü için oğlu yeşillere karşı bir intikam yemini etmiş. Güneyde siyah bayrak dalgalandıran birkaç haneden biri de Beesbury hanesi oldu."

"Şimdi biraz düşün." dedi hayalet. Bir adamdı. Prensesin karşısında oturup onunla satranç oynuyordu. Orta yaşlı ve kısa gümüş renginde saçları vardı. Varlıklı olduğu işlemeli ceketinden ve yüzüklerinden belliydi. Birde yansıma olan tacından. Siyah gövdeli ve yakut taşlarla süslü bir tacı vardı Aegon'un.

"Nehirova büyük bir güç ve burada çok sayıda ejderha var. Lannister ordusu asıl gücünü buraya saklıyor. Ama geri kalanları da es geçmek istemiyordur."

Mhyra, gözlerini masadan çekip Fatih Aegon'un hayaletine baktı. "Beesbury kalesi onlar için kolay bir av. Ufak bir birlik yeter demişlerdir."

"Doğru."

"Öyleyse onları bir sürpriz bekliyor."

"Ağabeyin sürpriz bir güç."

"Daerys hep öyleydi. Ablam da öyle."

"Kendini hafife almamalısın."

Mhyra emin olamamış gibi gözlerini satranç tahtasına çevirdi ve yeniden kendi rengine kavuşan kısa saçlarını, yüzüne düşüp burnunu gıdıkladıkları için azarladı. Huysuz bir günündeydi. İkiz kardeşi iyileşmeye başladığı için mutluydu ancak babası ve iki büyük kardeşi evden uzaktalardı. Bir hamle daha yapmıştı. Beyaz taşlar onundu. Fatih Aegon'un siyah taşlara temas edemeyeceğini bilse de onun hamle yapmasını beklerken, bir süreliğine düşünceli gözüktü.

"Maerys'i kurtarmaya giden sendin, onlar değil." dedi Fatih Aegon. Başı hafifçe yana yatıp Mhyra'nın eğdiği yüzüne bakmaya çalıştı. Hayaletin soğuk etkisini pencereden içeri dolan güneş ışığı kırıyordu. "Tek başına. Bu büyük bir cesaret örneği, Mhyra."

Red Targaryen ☾ Daemon Targaryen Where stories live. Discover now