the targaryen | from a strong blood

778 64 57
                                    

Ilık bir yaz sabahı, açık bırakılmış pencereden esen rüzgâr doluyordu odaya. Güneş parlıyordu. Bahçenin süs havuzunda veya çiçeklerle dolu köşelerinde olması gereken kırmızı renkli küçük bir kuş uçmuş, aralık bırakılmış bu pencerenin önündeki çıkıntıya konmuştu. Cıvıltısı günün sıcaklığına eşlik eder gibi duyuldu. Kafasını uzattı, odanın içine bakıp uyuyan adamı gördü ve sesi tekrar yükseldi. Şövalyenin uyanması için uğraşıyordu sanki.

Uykuda olan adam ise kıpırdamak yerine, geceden kalan yorgunluğu yüzünden yatmaya devam etmişti. Sakin nefesi örtünün dışında duran çıplak gövdesi sayesinde belirgindi. Yüzü yastığa gömülü, siyah saçları ise beyaz yastığına seriliydi. Bitkin uykusu derindi. Yarısı içilmiş içki şişesi devrilmiş bir vaziyette yerde duruyordu. Zırhı ve kılıcı yatağının yanındaki duvara yaslanmıştı. Ona dair çok fazla eşya yoktu. Odasında hâlâ bir yabancı gibiydi. Durmanın ne olduğunu bilmeyen karakterini Kızıl Kale'deki odasına da bir türlü sığdıramamıştı.

O sadece savaşırken evindeydi.

Bir de kızının şarkısını dinlerken...

Uyumadan önce, aşık olduğu adam tarafından yazılmış mektubun tüm sayfalarını okumuştu. Duygularını saklamak zorunda kaldığı hayatını idare ettiriyordu ama bazen, yerde duran içki şişesinde umut aramaya çalışırdı. Geçen gecesi yine sarhoş geçmişti. Baş ucunda duran mektup uzaklardan, Braavos'dan geliyordu ve şövalye için geleceğe dair umut duyması için yeterliydi. Fakat her satır, özlediği adamı daha çok arzu etmesine sebep olmuştu. İçmişti ve yatağa tökezleyen yürüyüşü ile geri dönmüştü. Güçlü, sarsılmaz ve kılıç ustası olarak görülüyordu. Ancak o bazen çok üzgün olabiliyordu ve iri cüssesi bunu saklaması için fırsatı ona sağlardı her zaman. Kızı içindi tüm sıkıntıları. Özgürlükten uzakta olmayı seçmek zorunda kalmıştı ve güzel kızına her baktığında, pişman olmaktan arınıyordu.

Ron Silverarmor iki yıldır Westeros topraklarında sıkışıp kalmıştı. Iris öldükten sonra gidebilecekleri bir sürü şehir, köy ya da ailesinin ıssız evi vardı ancak Ron, sahte karısına olanları düşününce kızını da onun gibi bir sona mahkum edemezdi ve buraya, Kral Toprakları'na geldiler. İki yıl mi olmuştu? Ron, zamanı hiç saymazdı. Kızı Mhyris güvendeydi. Ona iyi bakılıyordu ve etrafı asker ordusu ile çevriliydi. Ron'un rahat bir uyku uyumasının sebebi buydu. Hükümdarın evinde kimse küçük kızına zarar veremezdi. En azından henüz bir çocukken, derdi Sör Ron.

O sabah, gitmesi gereken bir talim vardı. Çaylak askerleri eğitmek için vaktini harcıyor, aklını bu sayede meşgul tutabiliyordu. Gideceği bir savaş vardı. Aslında gitmekte istedi ama Kral Viserys izin vermemiş ve dostunu yanında görmek istediğini belirtmişti.Kral Viserys'in bahanesi Mhyris idi. Çok geç tanıştığı kızı ile arasına köprü kuracak tek kişi ise Ron idi. Şövalye, bu yüzden kaldı. Iris'in ölümünü yeni atlatan kızını yalnız bırakmadı.

Kısık sesli horlamasına küçük kuş cıvıltısı ile eşlik ediyordu. Şövalye derin uykusundan uyanmazdı ama odasına gizlice girmiş biri onun en tatlı yerindeki uykusunu bölecekti. Ateş saçmayı henüz bilmeyen kızıl kız, odanın kapısını kapattı ve çok sessiz adımlarla yatağa doğru gitti. Uykudan kalkmış örgülü saçından bir sürü kızıl tutam firar etmişti ve üzerindeki geceliği yerleri süpürüp onu takip ediyordu. Küçük Mhyris haylaz bir gülümseme ile babasına bakmak için yatağın etrafından dolaştı. Yere dökülmüş içkiyi ve şişeyi görünce kaşlarını çatmıştı. Babasının bu hâlini sevmiyordu. Çıplak ayakları adımlarını dikkatli attı ve içkiye basmadı, hâlâ uyuyan adamın olduğu tarafa ulaşıp yakın durarak babasını kontrol etmişti. Ron Silverarmor derin bir uykuda, etrafından habersizdi. Penceredeki kuş ses çıkartıyordu. Mhyris, kuşa sessiz olması için işaret yaptıktan sonra tekrar babasına döndü. Ron uyansın diye adamın burnuna ve yanağına dokundu. Ancak babası gıdıklanan yüzünü ovuşturmaktan başka bir şey yapmamıştı.

Red Targaryen ☾ Daemon Targaryen Where stories live. Discover now