5.6

11.4K 683 130
                                    

Ben geldimmm naber tavşanlarım?

Şu anda bölümü zorlukla atıyorum ve maalesef ki düzenleyemedim. Umarım çok sorun yoktur.

İyi okumalar...

Mutlu anlar bir o kadarda acı barındırırdı.
Mutluluk acının gizlenmiş haliydi ya da acı mutluluğun ardında gizlenmişti?

Hayatım bir bilinmezlik silesiydi.

Her an bir savaştı benim için, hayatta kalmak içindi bu çabam.

Şimdi hayatım mutlulukla doluydu ancak ben ne yapacağımı bilmiyordum.

Bu mutluluğun ardında canımı yakacak bir şey olduğunu düşünüyordum. Belki haklıydım belki de haksız bilmiyorum ancak her an tetikte gibi davranıyordum.

Belki de gerçekten deliriyordum.

İçimde öyle bir his vardı ki her an hayatım son bulabilir ya da biri hayatımdan çıkabilir gibiydi.

Kendimi arafta sıkışmış gibi hissediyordum.

Belki de gerçekten kalmıştım.

Anlıma bırakılan öpücükle kendime geldiğimde başımı kaldırarak Savaş'a baktım. Gözleri yüzümü tarıyor ne düşündüğümü anlamaya çalışıyor gibi bakıyordu. "İyi misin birtanem, daldın." diye bakışlarını açıkladığında başımı olumlu anlamada sallayarak derin bir nefes aldım. İçimde ki bu his neden bir türlü bitmek bilmiyordu?

"İyiyim." diyerek ısrar ettiğimde sonunda bakışlarını çekmişti. Kahvaltısına geri döndüğünde bende kahveme odaklandım.

Hayatım neredeyse 1 aydır oldukça normaldi ve 1 ay öncesi artık basit bir rüyaymış gibi geliyordu. 1 ay önce İngiltere'den gelmiştim yani şu an da sergime 3 ay kalmıştı. Bu bir ay ikimiz içinde oldukça tempolu bir şekilde devam etmişti. Çalışmaya devam ederken birbirimizle ilgilemeyi asla bırakmamıştık tabi bu genel olarak Savaş tarafından yapılan bir şeydi. Fırsat bulduğu her an benimle vakit geçiriyordu hatta onunla çizdiğimiz bir kaç resimde vardı ve ben onları sergiye koymayı bile düşünüyordum.

Resimlerimizin hepsi oldukça güzeldi.

Zaten her sergim gibi bu da özeldi, hem de
her anlamda.

Bu sergi hayatımın hem karanlık hem de
aydınlık tarafını simgeliyordu. Ayrıca teşekkürlerimi asla sunma fırsatı bulamadığım iki kişiye de hediyeydi.

Annem ve babama.

Sergi karamsar duygular barındıran o intihar dolu resimlerden benim aydınlığımı sergileyen eserlerime doğru ilerleyecekti. Son eserim ise tasarımı bana ait ancak Lara tarafından hazırlanan bir takım elbise ile bir elbiseydi.

Elbise siyah beyaz ve gri renklerinden oluşuyordu. Kalbin üstüne denk gelen bölüm beyazın en temiz hali ile renklendirilmişken siyah; omuz, sırt, dizlerin bir karış üstüne gelecek şekilde ayarlanan eteklerindeydi. geriye kalan kısımları ise gri tonlarındaydı, tabi karnın üstüne gelen bölgede beyazdı. Her ne kadar ben tasarlamış olsam da Lara renkleri göze batmayacak şekilde bir araya getiren kişiydi. Uzun kollu kumaş elbise bir o kadar gündelik bir o kadarda resmi bir duruş sergiliyordu. Bu elbise Aslı Çınar için tasarlanmıştı.

Annem yani Aslı Çınar babamla evlendiğinde babam soyadını almasını istememişti. Çok hatırlamıyor olsam da bunun sebebinin aslında babamın ailesini sevmeyişi yüzündendi. Annemin onlarla birlikte anılmasını istememişti.

Takım elbise ise aynı elbisede olduğu gibi kalbin üstünde saf bir beyazlık taşıyordu ancak o kalbe doğru ilerleyen siyah damarlarda vardı. O damarlar siyahlığını kalbe asla ama asla veremiyordu. Bu şekilde olan gömleği açık gri olan ceketi ile örtünüyordu ancak sanki kalbin beyazlığı gömlekten yansımaya devam ediyormuş gibi ceketin üstünde de kendini gösteriyordu. Beyaz leke adeta bir ışıkmış gibi cekete beyazlığını yansıtıyordu. Ceketle aynı olan pantolonda ışığın altında görünmez olmuş damarları temsil eden koyu gri damarlar var olmaya devam ediyordu. Bu takım elbise Mete Yıldırım için tasarlanmıştı.

HAYALPEREST/ Texting Opowieści tętniące życiem. Odkryj je teraz