3.7

21.4K 1.1K 237
                                    

Hello ben geldimmm, naber tavşanlarım?

Biraz geç kaldım ama buna değen bir bölüm olduğunu düşünüyorum. O yüzden sizi fazla tutmayaraktan bölüme uğurluyorum.

Bölüm sonunda iki sorum olacak, onları da cevaplarsanız sevinirim.

İyi okumalar...

Aitlik. Onun bana hissettirdiği buydu, ona ait gibi hissediyordum. Onsuz bir hiçmişim gibi hissediyordum. Onunla mutlu bile denemeyecek güzelliklerle dolu bir sonsuzluğun içinde hissediyordum.

Onunla olduğumda yazarın hayatımı yönetmesine izin vermiyordum. Yazar hissettiğim çekimi kelimelere dökemezdi, mutluluğum ve huzurum gibi. Onun yanındayken sadece mutlu bir son hayal ediyordum. Yazılması gereken sonu iliklerime kadar hissediyordum.

Bunu hisler de neydi? Anlamıyordum.

Tek bildiğim mutlu sonun sadece onunla olacağıydı.

Uyandığımda sadece Azrail’e kucak açmışken, onun yanındayken ona meydan okuyor, yaşıyordum. O beni yaşatıyordu. Saç köklerini okşayan parmaklarım durmazken bana bakmaya devam ediyordu. Bakışlarında birçok duygu vardı
ancak gözüm mutluluğu görüyordu.

“Güzelim?”

“Hı?” yaralarıma rağmen belimi okşayan eli uykumu getirmiyor değildi. O beni bu halime başını geriye atarak güldüğünde şaşkın bir şekilde bakmakla yetindim. Gülmesi durduğunda omuzuma küçük bir öpücük bıraktı.

“Gel bakalım uykucu.” diyerek elimi tuttu. Şaşkın halimden bir şey kaybetmemişken karavanın önündeki küçük oturma alanına geçtik. Karşılıklı bir şekilde oturduğumuzda elimi hala bırakmamıştı, bende çekmedim. Sadece onu izliyor yaptıklarına bakıyordum.

“Hangi rüzgar attı seni buraya?” merakla sorduğu soruya “Can sıkıntısı” diyerek omuz silkmekle yetindim.  “Öyle olsun bakalım, burayı nasıl buldu-” sözü bitmeden karşıda beliren kişi ile sözü kesildi.

“Yengem!” diye bana doğru koşan bir Sinan vardı tam karşımızda.

“Yengem?” merakla soran Savaş’ı cevapsız bırakarak ayağa kalktım.

Kollarımı açtığımda kendimi Sinan’ın kollarında bulmam bir olmuştu. Aniden hissettiğim acıyla yüz ifademi koruyamazken derin acılı bir nefes aldım. Tekrardan gülümsediğimde gözlerimi açtım. Karşımda yüz ifademi her detayı ile inceleyen bir Savaş vardı. Yüz ifademi görmemesini umarak Sinan’a karşılık verdim.

“Aşk olsun, ilk beni görmen lazımdı.” diyerek triple benden ayrıldı Sinan. Ben tam gülerek cevap verecektim ki Savaş beni dikkatli bir şekilde kendine çekip dokunuşu hissettirmeyecek şekilde elini belime koydu.

“Sen hayırdır am- canım arkadaşım?” sorudan çok bir uyarıya benzeyen sorusu ile konuşmamayı tercih ettim. Sinan da bunu fark etmiş olacak ki duymamış gibi yaptı diyecektim ancak bana döndü ve “Bu hanımcı şimdide seni kıskanmaya başladı, bence vazgeç bu sevdadan bacım.” dedi büyük bir vahlamayla.

Onun bu haline kıkırdarken Savaş kafasına vurmuştu. “Şiddette var, asla olmaz. Vermiyorum lan kızı.” diyerek beni kendine çeken Sinan ile farkında olmadan inledim. Ancak Sinan bunun farkında değildi. Savaş fark etmiş olmalı ki tekrardan kafasına vurarak canımı acıtmayacak şekilde beni kendine çekti. “Sikerim belanı dur lan yerinde!” diye bağırınca her şeye rağmen gülmüştüm ancak sırtımda hissettiğim sıcak sıvı ile ne yapacağımı bilemedim.

Umursamamaya çalışarak konumumu korudum. Savaş bana dönerek “İçeri geçelim, güzelim” demişti. Başımla onaylayarak karavanın girişine yönelecekken duyduğum sesle durdum.

HAYALPEREST/ Texting Where stories live. Discover now