3.4

23.8K 1.2K 109
                                    

Ben geldimm, naber tavşanlarım?

İyi okumalar...

Bir karar nasıl hem sonun hem de başlangıcın olacağını hissettirebilirdi ki? Bu imkansız değil miydi?
Bir soru sorulmuştu bir cevap bekleniyordu. Bir karar vardı, verilmesi gereken. Bir urgan vardı, kesilmesi gereken.

Boynumda bir urgan vardı sanki, nefes almamı zorlaştırıyor ölmeme izin vermiyordu. Aldığım nefesler ciğerime ağırlık yapıp zamanımı yavaşlatıyordu adeta. Bir bıçak vardı elimde ama hangi cevabımla kesileceğini bilmiyordum, urganın.

Peki ben, kesilmesini istiyor muydum?

Adeta dünyadan soyutlanmış, kendi zihnime kapatmıştım.

Onu gördüğüm anda beni terk eden sesler beynimi işgal ediyor bana bir karar vermemi söylüyordu. Ben ise ne yapacağımı bilmiyordum. Kendimi kafesin içinde saklanan bir kuş gibi hissediyordum. İzlendiğimi biliyordum ancak zarar görmeyeceğimi biliyordum.

Kalbim her şeye rağmen bir zırh, bir duvar daha örmüştü etrafıma çünkü artık güveni yoktu. Bu duygu intihar etmişti. Son birkaç gündür asla düzelmeyen kalp atışlarım aynı durumdayken ne yapacağımı bilmiyordum.

Ona güvenmiyordum...

Ve kalbim hala kırıktı...

Ama...

O kadar alışmıştım ki ona yokluğunu her hücremde hissediyordum.

Onu birkaç gün önceye kadar tanımıyordum bile ama....o kadar çok ama vardı ki şu anda, hepsi yük olmuştu bana. Ona sarılmıştım mesela, kokusunu her hücreme hapsetmiştim. Onun dokunuşunu hissetmiştim mesela, o her şeye rağmen beni korkutmamıştı. Ben ona ait hissetmiştim.

Oysa bu hisler yanlıştı.

Bedenim var olmayan ama izleri asla silinmeyen yaralar yüzünden yara içindeydi nasıl birinin dokunuşu arayabilirdim bu halde?

Bilmiyordum! Anlayamıyordum.

O kadar yorgun ve bitik haldeydim ki nefes almakta dahi zorlanıyordum. Duygularımı bastıran o mantığı yok etmek istiyordum çünkü taşıyamıyordum. Günlerdir sadece damla çikolata yemiş resim çizmiştim, ne gücüm vardı ne isteğim. Eskiden bunlara haftalar geçirirdim ama şimdi yetmiyordu. Hayır, yaşlanmıyordum. Vücudum pes ediyordu.

Kendimi sınırda gibi hissediyordum.
Üzerimde hissettiğim bakışlar vardı, kaldıramadığım ve cevap veremediğim bakışlardı bunlar. İkimizde anlamını bilmediğimiz duygular barındıran gözlerdi, bana odaklanan. Acaba benim gözlerimde ona böyle mi bakıyordu?

Derin bir nefes alarak kollarıma sardığım ellerimle kollarımı sıvazladım. Acıyı hissettim, acıya önem vermedim.

Ama bir şey oldu..

O benim acımı hissetti. Tepkilerime bakarak ‘sanki ben zararsızım, sana zarar veremem’ der gibi dokundu ellerime, hapsetti avuçlarının içine. Tahriş olan parmak uçlarım dudaklarıyla buluştuğunda gerçek anlamda nefesim kesildi ancak o bana bakmadı. Hepsini teker teker iyileştirmek ister gibi öptü.

Kalbimde bir sızı hissettim, anlayamadım ama hissettim ki kırılan parçalar kendini iyileştiriyordu. Ona kırık kalamıyordu, kalbim. Bıçağı sımsıkı tutum urgan daha da sıktı beni. Ya kesecektim ya da ölecektim ama hangisini yaparsam gerçekten ölecektim?

Onunla olmak güvensizdi, kaygılıydı, yaralıydı.

Onunla olmamak ise ölümdü.

Onunla olmadığım anları hayal edemez olmuştum oysa ben hayalperesttim. Hayır, ben onun hayalperestiydim.
Elimi elinden kurtardım ani bir istekle. Hızla başını kaldırdığında gözlerine bakmadım, çünkü gözler aşık ederdi. Bunu geç hatırlamam dahi hataydı, annem demişti. Çok fazla anım yoktu anlarla ilgili ancak çoğu sözü, sözleri benimleydi, bu ezber miydi değer miydi?

HAYALPEREST/ Texting Where stories live. Discover now