4.2

19.4K 950 175
                                    

Ben geldimmm naber tavşanlarım?

Biraz gec kaldım kusura bakmayın.

Bölümü düzenlemeden atıyorum göze batan bir şey olursa söylersiniz.

İyi okumalar...

Çağrı Savaş...

Bir anı sonsuza kadar yaşamak istediğiniz, asla bıkmadığınız anlar vardır. Ruhunuzu, huzurunuzu, mutluluğunuzu ve yaşadığınız tüm güzel hisleri içinde saklamasını istediğiniz bir an vardır, sonsuza kadar hiç değişmeyen bir an.

Ben bu anda takılı kalmak istiyordum, sonsuza kadar yaşadığım bu huzuru hissetmek istiyordum. Ben onunla bir ömür böyle olmak istiyordum.

Her hücreme işlenmiş kokusu ile uyuyan sevgilimi izliyordum. Evet, sevgilim. Bir sözcük sizi mutlu edebilir miydi? Beni ediyordu. O artık sadece hayalperestim değil sevgilimdi de. Hayatımda ilk defa bir sevgilim olmuş gibi hissetmem ne kadar tuhaf olsa da her duyguyu ilk defa bu kadar yoğun hissediyordum.

Ben onu sevmekle kalmıyordum, ben ona aşıktım. Onun hayallerine hapsolmayı dileyen, onunla sonsuzlukta yaşamayı isteyen biriydim artık ben.

Bundan 4 gün önce ilk kez öptüğümde onu, o an benim miladım olmuştu. Dudaklarının unutamadığım tadı, bağımlısı olduğun şeylerden biriydi sadece. Hala ciğerlerime dolmaya devam eden kokusu beni günler hatta haftalar sonra mayıştıran tek şeydi belki de.

Geceleri uyumadığını ilk duyduğumda nedensiz bir şekilde uyuyamamıştım, uykuya aşık olan biri olduğum için bu beni fazlasıyla şaşırtmıştı. Daha sonrasında ise isteyerek değil de sebebini hala bilmediğim ama onu rahatsız eden bir durumdan dolayı uyuyamadığını öğrenmiştim. Onu öğrendikten sonra ise uykular cehennem olmuştu bana.

Oysa ki o zamanlar yani bundan 2,5 ay kadar önce ona aşık değildim. Evet, ona karşı bir şeyler hissetmeye başlamıştım ancak bunu güven olarak adlandırıyordum.
Yanlış adlandırdığım duygular benden uykumu çalmıştı ancak asla pişman değildim bundan.

Günde bir ya da iki saat uyumak bile bana yeterli geliyorken zihnim her an açık oluyordu ve nedenini bilmiyordum ancak fazlasıyla dinç oluyordum.

Dün gece ise ikimizde çalışarak sabahlamıştık. Ben bugün olan çekimim için gereken senaryo parçalarını ezberlemiş çalışmıştım, o ise menajerinin gönderdiği maillerle uğraşmış şimdiden 5 ay sonra yapmayı düşündüğü sergi için bir plan oluşturmaya başlamıştı.

Bir iş insanı edasıyla çalışıyordu ki ona hak veriyordum çünkü bir ressama göre fazlasıyla yoğundu. Bunun sebebi de elbette işinde en iyi olan kişilerden biri olmasıydı. Ona hayrandım, onun yaptığı işe ve olduğu kişiye de hayrandım ama en önemlisi içinde yaşayan küçük ve güçlü olan kız çocuğuna çok ama çok hayrandım. Ben onun her hücresine hayrandım.

Sabah saat yediden sonra benim odama geçmiştik çünkü onunla uymak istemiştim. O da hiç itiraz etmeden kabul ettiğinde bir kere daha bana tekrardan güvendiğini hissettim. Kalbini kırdığım kadın bana her şeye rağmen güvenmişti ve bu belki de en büyük vicdan azabım olacaktı.

4 saatlik bir uykunun ardından ilk uyanan ben olmuştum ve uyandığım andan itibaren hiç sıkılmadan göğsüme sığınan hayalperestime bakıyordum. Sadece bakmıyor her detayını ezberliyor onu zihnime kazıyordum.

Hafif bir şekilde kıpırdanmaya başlaması ile güldüm. Uyanmaya çalışırken burnunu kırıştırıyordu, farklı ama ona özel bir huyuydu bu. Her detayı gibi o da artık benim ezberimdeydi. Daha fazla dayanamayarak burnunun ucunu öptüğümde açmaya zorlandığı gözlerini sonunda açmıştı.

Yazardan...

Bazı mutlu anlar vardı Tanrı’ya sonsuz olsun diye dua edilen ve bazı mutluluklar vardı, özlenen. Kadının hissettikleri buydu işte o her şeye rağmen her güne başladığında çocukluğunu özlüyordu.

Hayır, o ailesini özlüyordu.

Binlerce kez dilediği bir dilek vardı ki o da ailesine tekrardan kavuşmaktı çünkü çok özlemişti.

Kendine dahi itiraf edemediği bir gerçek de vardı ki bir daha uyanmamak adına uyumak istiyordu, o mutlu olan kalbiyle birlikte yaraları sarılmış ruhunu da geri istiyordu. Bilmediği bir şey vardı ki bu imkansızdı, tanrı ona ruhunun masumluğunu geri vermeyecekti, dilekleri asla duyulmayacaktı.

Çünkü o insanların Tanrılarından aldığı kibri beslemek için sınanan bir masumdan başkası değildi. Minnet duyulmasını isteyen Tanrı’nın seçtiği şanssız kişilerden biriydi o sadece, oysaki her dakika yeni doğan bebeklerden kaç tanesi daha onun kaderinden yaşamak için seçilmişti.

Bu dünya da sadece kadınlar değil ama en çok kadınlar acı çekiyordu. Her acı her farklı ruha farklı hissettirirken kaç canlı sadece kurtulmak için Tanrısına yalvarıyordu? Bu insanların yaşamak için yok saydığı bir gerçekti ki kadın ya da erkek fark etmeksizin ruhları yaralanan, kendinden iğrenen kaç insan vardı?

Melis Çınar, o masumlardan biriydi sadece. Her detayını hatırladığını sandığı korku dolu gecelerin ve acımasızlıkların kaçını hatırlıyordu? Hatırlamıyordu, o aslında hiçbir şeyi hatırlamıyordu.

Yaşadıkları basit ve iğrenç bir taciz değildi.

Kaç kere kaçmıştı o evden de dövülerek geri içeri alınmıştı, hapishanenin içine? Kaç kere sarhoş amcasını atmıştı üstünden? Ya da hatırlıyor muydu amcasının onu satmaya çalıştığını? Daha nice iğrençliklerin kaçını hatırlıyordu. Ona tecavüz ettiği günün ardında bir geneleve satılacağını biliyor muydu mesela?

Biliyordu, sadece unutmuştu.

Ve iyi ki de unutmuştu yoksa yine hatırlamadığı intihar girişimlerinden birinde kesinlikle ölürdü, kendini öldürürdü.

Tanrı belki de ilk kez bu büyümemiş ruha acımış onun yaralarının çoğunu silmişti.

Ancak bilinmeyen bir şey daha vardı ki sınırları bilinmeyen beyni ona her şeyi en acımasız bir şekilde tekrardan hatırlatacaktı.

İşte kadının kolları arasında yatan adamın görevi de aslında buydu. Kollarını sardığı kadını hayatta tutmaktı görevi çünkü o kendini kontrol edemeyecekti.

Bir yazarın kaleminden doğan bu iki beden için sadece mutlu son vardı ancak mutlu sonların ne kadar acıyı sakladığı sadece hayatlarını kendi ellerini almış bu iki bedene bağlıydı.

Uyanan kadın onu izleyen genç adamı gördüğünde gerçek anlamda gülümsemişti. Güvendiği kollarda uyanmanın mutluluğu vardı üzerinde. “Günaydın.” diyerek Çağrı’ya sardığı kollarını çözmüş boynuna sarmıştı. Genç adam hala ayılamamış kadına gülerek dudaklarına küçük bir öpücük bırakmış ve “Günaydın, güzelim” diyerek karşılık vermişti sevdiği kadına.

“Şimdi geri uyuyalım.” diyerek adamın boynuna yerleşen kadın ile adam gür bir kahkaha atmıştı. Onunla uyumaya asla hayır demezdi ancak ikisinin de artık yataktan kalkmaları gerekiyordu. “Maalesef güzelim, artık uyanmalıyız.” diyerek üzgün bir şekilde konuşan adam ile pes etmeyeceğini bilen Melis daha fazla uzatmayarak kafasını kaldırmış ve adamın hafif çıkmaya başlayan sakalları tarafından çevrelenmiş çenesini öperek yataktan hızlı bir şekilde kalkmıştı.

Gülerek sevgilisine kahvaltıyı hazırlamasını söylemiş ve odadan çıkmıştı. Genç adam aniden enerji ile dolan sevgilisine gülmüş ve yataktan çıkmıştı. Hızla banyoya girerek ihtiyaçlarını gidermiş üstünü giymişti. Odadan çıkarak mutfağa gitmek için merdivenlere yönelirken duyduğu şeyle durmuştu, adeta evde zamanın durduğu gibi.

Çünkü genç adamın duyduğu şey sevgilisinin evi sarsan çığlıydı.

Ehe

Bölüm nasıldı?

Miss You' da da kullandığım bir şeydi, hafıza kaybı olayı. Tam anlamıyla öğrendiğimiz gerçekler hakkında ne düşünüyorsunuz?

Ben kaçıyorum o zaman

Oylamayı ve yorum yapmayı unutmayın Seviliyorsunuz ♡

Instagram: elasu-gr

HAYALPEREST/ Texting Where stories live. Discover now