19.BÖLÜM

75.6K 2.2K 67
                                    

Neden söylemedin?" diye uzun bir sessizlikten sonra konuşan, Alpaslan'ın sesi puslanmıştı.

"Ben.... Bu kadar acıyacağını düşünemedim. Açıkçası... Önemsemedim," dedim hızla bir anda söyleyeyim de kurtulayım der gibiydim.

Alpaslan sabredercesine gözlerini yumdu yutkunarak.

"Söyleseydin bu kadar acımazdı zaten," dedi gözleri kapalıyken dişlerinin arasından. Kendine de kızıyordu ki alev alev gözlerini benden çekti.

Elimi karnıma sıyrılmış geceliğime attım ve ellerimle geceliğin uçlarını çekiştirerek aşağı doğru götürmeye ve kadınlığımı örtmeye çalıştığım sıra, yaşadığım acıyı ben de sinirimle örtbas ettim.

"Sana söyleseydim değil merhamet etmek, daha da acıtırdın canımı!" Yükselen tiz sesime engel olamamıştım.

Alpaslan gözlerini açtığında kaşlarını da çatmıştı.

"Ne?" dedi bakışlarını kısarken. "Niye böyle bir şey yapayım.?"

Geceliğimle bacaklarımı kapattım. Gözlerimi, bacaklarımın arasındaki palazlanmış erkekliğinden kaçırdım ve girdiğim arzu dolu hislerden sıyrıldım. Artık tam anlamıyla, Alina olmuştum. Yataktaki yakınlık, beni ona karşı zayıf düşürüyordu.

"Niye yapmayasın? Düşmanım değil misin?!" dedim hızlı hızlı sadece yüzüne bakarak tartışır bir halde.

Alpaslan öylece durgun bir hâlde bana baktı. Cevap verecek mi diye bekledim ama o sadece gözlerime baktı.

O cevap vermedikçe tartışma hevesim kaçıyordu.

"Alina..." dedi. Sesi yumuşak değildi lâkin sert de sayılmazdı.

Ciddiyeti, bir iş anlaşmasını andıracak kadar resmiyet taşıyordu.

Bir şeyleri açıklığa kavuşturmak istiyordu ki önemli bir mevzudan bahsediyor gibi bana eğildi.

"Birincisi, çok şanslısın çünkü ben, seni düşmanım olarak görmüyorum Alina."

Dediğiyle afallayarak gözlerimi kırpıştırdım. Resmen bana, tavşan dağa küsmüş de dağın haberi olmamış ayağı çekiyordu.

Tam sinirle ağzımı açmıştım ki işaret parmağını aralanan dudaklarıma götürdü. Parmağı dudaklarıma gömüldüğünde gözleri de dudaklarıma kaydı. Bir an beni öpmek ister gibi baktı ve akabinde beni öpecek sandım fakat ciddiyetle konuşmasına devam etti.

"İkincisi. Sen benim düşmanım olamazsın," dedi net bir sesle.

"Çünkü sen benim karımsın."

Dudaklarımdaki parmağı olmasa bile dilim lâl olmuştu. Ya da onunla evlendiğimi ancak idrak edebilmiştim.

"Ben, senin düşmanın olamam çünkü..." diye devam ettiğinde parmağını dudaklarımdan ayırdı ve demin kadınlığımda ıslanmış elini, başımın ardına attı. Yüzüme eğilip fısıldamaya başladı. Söylediklerini bana daha da çok duyurmak istiyor gibiydi.

"Çünkü sen benim doğacak çocuklarımın annesisin. Bizden asla düşman olmaz Alina. Olamaz. Beni sevmesen bile..." dediğinde yutkundu. "Beni sevmesen, hatta benden nefret etsen bile benimle düşman olamazsın."

Lâl olmuş, dediklerini dinliyordum. Nefeslerim durulmuş hatta korkum baskılanmış, kabul etmem gerekirse içim de rahatlamıştı.

"Evlenmeseydik bile sadece çocuğumun veya çocuklarımın annesi olduğun için seni sakınırdım."

Yutkunarak gözlerimi kırpıştırdım. Bakışlarımı acı kahvelerinden kaçırdığımda tekrar bacaklarımın arasına baktım. Derin ve sabreder gibi bir nefes vererek yüzümden uzaklaşan Alpaslan, elini pantolonun iki yana açık uçlarına atıp düğmesini ve fermuarını hızla geri kapattı. Şişkin erkekliği, kumaşta zor bela zaptolurken hızla komodine uzandı ve atletlerini çıkardı.

TOHUM Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin