Sinirle güler gibi olunca göğsü sarsıldı.

"Şaka mı şu an bu?!" dedi inanamaz gibi.

Nefeslerim oldukça sıklaşmıştı.

"Ciddiyim Alpaslan. Sen de beni ciddiyetine inandır, önce evlen. Sonra ne zaman istersen, nerede istersen ve ne istersen yapabilirsin."

Sesli ve keskin yutkunuşu, kasılmış çenesinin oynamasına sebep oldu.

Belimdeki elini çekerken kalın parmakları, ısırdığım ve kan toplayan alt dudağını buldu. Gözlerimin içine baka baka o dudağı ağzının içine doğru aldı ve kısa bir emme hareketiyle o dudağı yalarken başını, ağır ağır salladı.

"Anlaşıldı..." diye mırıldandı gizemli bir sesle.

Titrek nefeslerimle uzaklaşabildiğim kadar uzaklaştım ondan.

Arkamdan sadece cama bakıyordu.

"En yakın zamanda evleneceğiz..." diye mırıldandı kendi kendine konuşur gibi.

Nefeslerimi, zor da olsa toparlayabildiğimde, yüzüme sahte bir gülüş yerleştirdim ve saçlarımı savurarak arkamdaki Alpaslan'a döndüm yine.

"Çok mantıklı bir karar müstakbel kocacığım!" Onun cevap vermesini beklemeden çantama yürüdüğümde;

"Ha bu arada!" dedim.

Alpaslan camın önünden ayrılıp masadaki içkisine gitmişti. Bana bakmadan içki şişesini fondipliyordu.

Çantamdan kırmızı gold işlemeli bir kutu çıkardığımda içindeki dört karat tek taşı Alpaslan'a göstererek havaya kaldırdım.

"Tek taşım müstakbel kocacığım... Tam beş yüz bin dolar!" dedim onu gıcık edeceğini bile bile zevkle sırıtırken.

"Nereden aldın onu?" diye homurdandı içki şişesiyle ilgilenirken.

"Navel'den!" diye şakıdım büyük bir zevkle.

Alpaslan bakışlarını bana çevirdiğinde;

"O sadece anlamlı tasarımlar yapar," dedi düz bir sesle.

"İşte!" dedim kaşlarımı kaldırırken. "Bu da tam bizim evliliğimizi temsil eden bir tasarım! Para!" derken parmağımı şaklattım.

Alpaslan bana dik dik bakarken sinirle çenesini kaydırdı.

"Senin için para," dedi soğuk bir sesle. Bir yudum içki daha çekip; "Benim için seks!" diye devam etti tükürür gibi.

Bozulsam da aynı gülümsemeyle tek omzumu silkeledim.

"E sen de sekse uygun bir yüzük yaptırıver kendine! Artık nerelerinden esinlenerek..." derken gözlerimi kasıtlı olarak erkekliğine indirdim. "Ve nerelerine takacaksan oraya takarsın!"

Alpaslan'ın yüz ifadesi kısa bir süreliğine donuklaşsa da ardından hemen sinsice gülümsedi.

"Benim oraya takacağım yüzük belli zaten. Tam on beş milyar dolar."

Aynı eğlenmiş ifadesiyle bedenimi süzerken kısılmış ve kararmış parlak gözleriyle bakıyordu her bir zerreme. Elinde içki şişesi tekrar koltuğa yayıldığında içimdeki sinire engel olamadan ellerimi yumruk yaptım.

"Sen o on beş milyar dolara bi'beş yüz bin dolar daha ekle müstakbel kocacığım!" dedim elimdeki yüzüğü tekrar gözlerinin içine sokarken. "Faturasını yarın sana gönderecekler zaten!"

Alpaslan'ın cimriliği tüm memleketin mâlumuydu.

Derin derin nefeslerle beş yüz bin doları ufacık bir taşa vermemi sindirmeye çakışırken sesi içine kaçmış gibi mırıldandı.

"Demek İstanbul'daki tüm mücevhercilere talimat geçeceğiz... Bana sormadan sana bir şey satmamaları için."

Umursamadan çantamı koluma takıp kapıyı açtığımda sağ elimle dalgalı saçlarımı savurdum.

"Çok da dert!... Floransa'dan veya Paris'ten alırım ben de."

Kapıyı kapatma ihtiyacı bile hissetmeden, bulduğum gibi kapıyı açık bırakarak çıktım odadan. Hızla topuklularımla yeri döverek koridoru dönmüştüm ki arkamdan koca bir şangırtı sesi geldi.

Korkuyla ufak bir çığlık atarak, olduğum yerde donakaldım. Ayaklarım bile titriyordu. Gerimde kalmış odadan Alpaslan'ın; "Siktir!" diye kükrediğini duydum.

Tüm bu yenilginin içerisinde ufak da olsa bir zafer kazanmıştım ama gülümseyemiyordum.

Elimi öpüşüyle şişmiş ve kızarmış dudaklarıma atarken, titriyordum. Elim dudaklarımda, Alpaslan'ı arkamda öylece bırakıp, hızla asansöre ilerledim.

TOHUM Where stories live. Discover now