truths which hurts

206 37 11
                                    

Klasik bir hafta içi günüydü onun için. 

Her zamanki gibi arabasıyla okula gelmiş, birkaç kişinin hayranlıkla onu süzdüğünü görse de alışkın olduğu için garip hissetmemişti. Üzerine giydiği siyah paltoyu düzeltmiş, dışarısı soğuk olduğu için üşüyen ellerini paltosunun cebine koymadan önce alnındaki saçları geriye atmıştı.

Birkaç kişinin oturduğu yerde ayaklarını yere vurduğunu ve çığlık atar gibi sesler çıkardığını duysa da gülümsememek için kendisini tutmuş, daha fazla duymak istemediği için kulaklığını çıkarıp rastgele bir şarkı açtıktan sonra kulağına takmıştı. 

Kimseyle göz göze gelmemek için başını dik tutarak yürümeye devam etmiş, bacağı her ne kadar her adımında ağrıyor olsa da adımlarının sert ve güçlü olmasına dikkat etmişti. Başı dik, sakin ama sert adımlarla yürümeliydi. Başını eğmemeli, kimsenin gözlerine bakma gereği duymamalıydı. Onlar onunla iletişim kurmaya çalışmadığı sürece Seokjin onlarla konuşmaya çalışacak türden biri değildi.

O yüzdendir ki adı okulun soğuk prensi olarak anılıyor, kimse onunla sohbet kurmak istemiyordu. 

Seokjin bu durumdan memnundu.

Şimdi yapması gereken amfiye girip sessizce oturmak, Profesörün anlattıklarını uyumamaya çalışırken dinlemekti. Sonrasında hızlıca eve giderse hiçbir derdi kalmayacaktı. Jungkook'u görmek istemiyordu. Dün sırf diğerine öfkeli olduğu için, kesinlikle vücudunu saran ağrılarla alakası yoktu, öğleden sonra olan derslerine de katılmamıştı. Bugün diğerini henüz görmemenin verdiği mutlulukla iyi bir gün geçireceğini düşünmüştü.

En azından bileğini bir el kavrayıp onu durdurmadan önce böyle düşünüyordu.

Onu durduran bedene ağır bir baş hareketiyle dönmüş, gördüğü bedenle kaşları çatılmıştı.

" Ah, merhaba Seokjin. Senden bir ricam olacaktı, birkaç dakikalığına konuşabilir miyiz? " Yoongi'nin utangaç bakışlarıyla beraber kaşları daha da çatılmış, bileğini diğerinin tutuşundan kurtarıp tam olarak ona dönmüştü.

" Beş dakika içinde dersim başlıyor, uzun sürecekse ders bitince buluşalım. " Yoongi diğerinin onu reddetmesini beklerken hafif endişeli bir şekilde konuşmasıyla şaşırsa da belli etmemiş, diş etlerini gösterecek kadar gülümseyip Seokjin'i yoluna doğru omuzlarından kavrayıp çevirmiş, sırtından hafifçe ittirmişti.

" Dersin bitince ara beni! " Seokjin hızla uzaklaşan bedenin arkasından şaşkınlıkla baksa da yanaklarının kızarmasına engel olamamış, sinirle sınıfına yürümeden önce mırıldanmıştı.

" Numaran bende yok ki aptal... " derin bir iç çekse de ilerlemeye devam etmiş, Yoongi'yle konuştuktan sonra birkaç kişinin onlara şaşkınlıkla baktığını görmüştü. Dudağını gerginlikle hafifçe ısırmış, başını eğmemek için paltosunun cebindeki yumruğunu sıkmıştı.

Geçmişin saniyelik anısı bile gardının düşmesine yetiyordu.

-

Amfiden çıkar çıkmaz diğerinin kapının önünde beklediğini görünce gülümsememek için nefesini tutmak zorunda kalmış, Yoongi telefonda olan başını kendisine doğru gelen bedenle kaldırmıştı. 

Seokjin'in yüzündeki soğuk ifade yüzünden gergin hissetse de bu Seokjin'di, evinde yatıya kalmış yakın bir arkadaşıydı. Seokjin ile birlikte birçok kez yemek bile yaptıkları düşünülünce şuan bu kadar gergin olmaları canını sıkıyordu. Hepsi o iki aptalın suçuydu, bazen Yoongi o ikisinin hiç olmamasını diliyor olsa da yapacak bir şey yoktu.

heartless |jinkookWhere stories live. Discover now