snakes in my mind

238 35 35
                                    

" Sikeyim, belim çok fena ağrıyor. " yataktan kalkması ve ağlamasının kesilmesi neredeyse yarım saat sürmüştü. Gözlerini araladığından beri yaptığı tek şey ağlamak ve ağzına geleni söylemek olmuştu. Yorganın altında nefessiz kalmış olacak ki ayaklanmaya karar vermiş, ağrıyan belini ovuştururken çıplak ayaklarının parke üzerindeki sesine eşlik eden küfürler saydırmaya devam etmişti.

" Oruspu çocuğu, o kadar pişmanım deyip mahvetti belimi. İnsan birazcık nazik olur. " mutfağa girdiğinde masanın üzerinde gördüğü kahvaltıyla kaşları çatılmış, diğerinin gitmeden önce kahvaltı yaptığını fark edince göz devirmişti.

" Kahvaltı belimin ağrısını düzeltecek sanki, kahvaltı yapmıyorum ki ben. " söylenmeye devam ederek buzdolabını açmış, bir şişe soğuk su çıkarıp kafasına dikmişti. Boğazını yakmasıyla içinden diğerine bir kez daha küfretmiş, dün çok sesli olmasının yüzünden boğazının da zarar gördüğünü anlaması çok uzun sürmemişti.

" Her şeyi zarar. " diye mırıldandı salona doğru ilerlemeden önce. Bacağı dün ki darbelerden dolayı hala acıyor olacak ki hafif topallamaya devam etmiş, kendini koltuğa atınca derin bir nefes vermişti.

Üstündeki şort yüzünden üşüyor olsa da umursamamış, kumandaya uzanmıştı.

Şort mu?

" Sikeyim. " şaşkınlıkla üzerindeki kıyafetlere bakmış, ardından yaralarının üstünde gördüğü kurumuş krem lekesiyle sertçe yutkunmuştu. Doğru ya, Jungkook o bayıldıktan sonra illahaki gözlerini aralamış ve diğerinin ne halde olduğunu görmüştü. Bu ihtimal kesinlikle aklına gelmemişti ve aptallığını bir kez daha görmüş olmuştu.

" Şimdi salak salak neler olduğunu soracak. " ellerini yüzüne kapatmış, büzdüğü dudaklarıyla beraber ağlamaklı bir ses çıkarmıştı. Kesinlikle ağlamak istiyordu ancak gözlerini araladığından beri yaptığı tek şey ağlamak olduğu için vücudu buna daha fazla izin vermiyordu.

" Bir daha buluşmayayım, onun soruları ve saçma sapan sorgulayıcı tavırlarıyla uğraşa- " duyduğu kapı açılma sesi ve birinin neşeli ıslığıyla beraber bakışları şaşkınlıkla kapıya dönmüş, Jungkook elindeki ecza poşetiyle beraber sessiz bir ıslıkla içeri girmişti. Başını çıkardığı ayakkabılarından kaldırdıktan sonra gözleri ona ölü görmüş gibi bakan bedene dönmüş, keyifle gülümsemişti.

" Ah, uyandın mı? Belin ve boğazın ağrıyordur diye birkaç şey aldım eczaneden. Ama önce kahvaltını yapman gerekiyor, beni mi bekledin? " Jungkook dokunulmamış masaya çatılı kaşlarıyla bakmış, Seokjin ise şaşkın ifadesini silip soğuk bir tavırla diğerine bakmıştı.

" Ne işin var burada hala, işimiz biteli çok oldu? " Jungkook diğerinin soğuk tavrına alışık olduğu için yalnızca burukça gülümsemiş, elindeki ecza poşetini dokunulmamış kahvaltı masasına bırakmıştı.

" İlaçları bırakıp gidecektim. " Seokjin diğerinin kırılmış olduğu belli olan ifadesini umursamadan televizyona dönmüş, yaralı bacağını görmezden gelerek bacak bacak üstüne atmıştı. Dik oturmaya çalıştığı için beli ağrımış, acıyı görmezden gelerek soğukça konuşmuştu.

" İhtiyacım yok, alıp git. " Jungkook diğerinin bacağındaki neredeyse siyahlaşmış morluğu görünce dudaklarını ısırmış, Seokjin'in öfkeleneceğini bilse de ecza poşetinin içindeki kremi alıp diğerine ilerlemişti.

Seokjin ona doğru geldiğini bildiği bedene anlamayarak bakmış, Jungkook diğerinin reddetmesine fırsat vermeden bolca yaranın üstüne merhemi sürmüştü.

" Ne bok yiyors- " 

" Aslında hastaneye gitmemiz gerekiyor gibi görünüyor. Kırık veya çatlak olması çok olası. Ancak benim şimdilik yapabileceğim tek şey bu, hastaneye gidip bir baktır olur mu? " Seokjin diğerinin nazik bir şekilde merhemi yedirmeye çalışmasını umursamadan ayağa kalkmış, Jungkook'un elinin havada kalmasına sebep olmuştu.

heartless |jinkookWhere stories live. Discover now