BÖLÜM 77• GÜN 98'

Start from the beginning
                                    

"Kanıt onun cesedi mi?" dedim tekrar hıçkırırken. Gözlerim dolmuştu ama kahkaha atmak istiyordum. "Mezarlar ne zamandan beri kanıt oldu?" Siktiğimin delisi...

"Mezar mı?" diye sordu Ölüm tuhaf bir sesle. "Hayır, hayır, cesedi... Küçük odaları bile sevmeyen bir kadın nasıl tabuta girebilirdi ki?"

Ne?

"Daha geniş bir yere ihtiyacı vardı. Ayrıca çirkinliği hiç sevmezdi." Sanki bir çocuk kendini savunuyordu. "Onun cesedi neredeyse ilk günkü gibi güzel."

Ne?

Ölüm elini göğsümden yukarıya doğru kaydırıp parmaklarını omzumda dolaştırdı. Ardından eli tekrar inip bileklerimi kavradı. Mide öz suyum ağzıma gelirken gözlerimi kırpmamama rağmen gözyaşlarım aktığı yolu yakar gibi sıcak bir şekilde yüzüme dökülüyordu.

"Anneni-" Dudaklarımın arasından kesik nefesler döküldü. "Anneni-"

"Annem evde," dedi Ölüm yavaşça. Değiştirilmiş sesi kafamın içinde yankılandı. "Annem evde, yatağında yatıyor. Hâlâ benimle konuşuyor." Kendi kendine gülmeye başladığında omuzlarımı titreyerek kendime doğru çektim. Namluyu kafama daha da bastırmıştı. "Senin ve onun sesi... Hiç susmayacaksınız, değil mi? Asla gitmeyeceksiniz."

Annesinin cesedini saklamıştı. Ve annesinin cesedinin onunla konuştuğunu düşünüyordu. Sertçe yutkunurken gözlerimi yumdum ve derin bir nefes aldım. Bu adam deliydi. Sağlıklı hiçbir tarafı kalmamış bir deliydi. Benimle telefonda konuşan kişi her kimse yalan söylüyordu. Bu varlığın iyi tarafo hiçbir geçmişte bile var olmuş olamazdı.

Annesinin cesediyle konuştuğu bir sahne kapalı gözlerimin ardında canlanırken almaya çalıştığım nefesler tekledi. Kuru kuru hıçkırdım fakat gözyaşlarım bile akmadı. Daha çok astım krizi geçiriyor gibi nefesleniyordum.

"Lütfen yapma," dedim ağlamaya ramak kalmış sesimle. Gözlerim Çağrı'ya çevrildi. Ağzından akıp gitmiş köpükler çok değildi ama iyi gözükmüyordu. Tek gözü hafifçe aralık, uyuyor gibi duruyordu. "Biz düşündüğün kişiler değiliz. Sana- sana bunları yapan insanlar değiliz."

"Tam da aradığım kişilersiniz," diye yanıtladı Ölüm. Değiştirilmiş sesinden ne hissettiğini tam olarak anlamak imkansızdı fakat dediğim hiçbir şeyi umursadığını sanmıyordum. Kafamdan namluyu aniden çekti. Gözlerimi sımsıkı kapadım fakat yerimden kıpırdayamadım bile. Sanki ayaklarım görünmez zincirlerle zemine, boynum ise gökyüzüne bağlanmıştı.

Eli bileklerimi bıraktığında geri çekildiğine dair adım sesini duydum. "Şimdi yap kelebeğim," diye mırıldandı hevesle. "Kimin ölmesini istediğine karar ver."

Kafamı sağa sola sallarken gözlerimi aralayıp tekrar bana uzatılmış silaha baktım. Kafamı bir sağa, bir sola çevirdiğimde maskelilerin hâlâ kıpırtısız bir şekilde durduğunu gördüm. Sanki sadece doldurulmuş bebeklerden ibaretlerdi. Ölüm onlara bir şey demediği sürece hiçbir şey yapamıyorlardı.

Çuvalların örttüğü bedenler orada, çatının kenarında duran maskelilerin ayaklarının dibindeydi. Çuvalların hepsi kıpırtısızdı. Altında kimlerin bedeni saklanıyordu bilmiyordum fakat onların da baygın olduğu kesindi.

Çağrı gibi.

"Ben kimseyi öldüremem," dedim zar zor. Arkama doğru dönmek üzere bedenimi çevirirken Ölüm'ün adım sesleri benim dönüşümü takip etti. Bir saniye geçmeden silah tekrar kafamdaydı. "Beni öldür," dedim güçlükle kafamdaki namluyu kabullenirken. "Böyle bir karar veremem."

OYUNBAZ 7 TUTSAK 1 ÖLÜ (+18)Where stories live. Discover now