•Tutkunun Koynunda•

17.5K 170 32
                                    

Selam, felsefik olarak güzel bir altyapısı olan, orijinal karakterler barındıran çok özel bir ana hikayesi ve güzel yan hikayeleri olan bir kurgudasınız. 

Oy ve yorumlarınızı esirgemezseniz çok mutlu olurum <3 

Uyarı: Bölüm yetişkin içerik ve argo konuşmalar içerir. (Karakterlerin birbirleriyle olan bağını anlamanız için okumanızı tavsiye ederim.) 

|Cem Adrian- Bu Şarkı Aşka Yazıldı|

Seni seviyorum. Berlin'in Hitler'i sevdiği gibi, İstanbul'un Fatih'i, Paris'in Napolyon'u, Ankara'nın Atatürk'ü sevdiği gibi seviyorum seni. Deli gibi, hayal gibi, devrim gibi, savaş gibi seviyorum.

'Yek katre-i hûnest, sâd hezârân endîşe' yani "insan tek damla kan ve bin  bir endişedir "

Kader diye bir şey vardı değil mi?

Kader, bir bahane ya da bir teselli. Neydi peki kader, seçimlerimiz mi? Zaten yazılmış bir senaryoyu sadece oynamak mı? Hayır ikisi de değil. Kader tam olarak kendinizi hayatın akışına kaptırdığınızda hesapta olmayan her şeyin aniden gelmesiydi. Çünkü sebepler ve sonuçlardan oluşurdu hayat. Ve kader o hayattaki tatlı tesadüflerdi.

Benliğiniz, karakteriniz hatta tepkileriniz bile mantık çervesinde belliyken bir şeyler oluverir ve siz yavaş yavaş değişirdiniz. Mesela ben neredeyse sadece bir haftadır tanıdığım adamla nişanlanmazdım. Ya da mantığım ve kalbim arasındaki bir ikilemde acı çekeceğimi bile bile kalbimi seçmezdim.

Mesela şu an bakışlarını üzerimde hissettiğim ela'lara başımı kaldırıp gülümsemezdim. Gecenin bir yarısı bir adam için uykusuz kalmazdım. Ve beni hiçbir zaman sevmeyecek bir adama kalbimi vermezdim. Çünkü ben güçlüydüm, cesurdum ve zekiydim. Sevmeyen bir adama bir ömür harcanmayacağının da farkındaydım.

Sadece hissederdiniz. Bazen kelimelere, gözyaşlarına, mutluluğa, hüzne hatta bir yaşama sığmayan hisleriniz olurdu. Tek bir renge sığardı. Mesela 'ela'ya sığardı. Sıcak bir kahverenginin dışa doğru yeşile döndüğü irislere sığardı. Ah bir de altı yıl, o renge altı yılda sığardı.

Bir efsane vardı, insanların 'çift yaratıldığıyla ilgili. insanlar çifter çifter mutlu şekilde yaşamlarını sürdürürken, keyiflerine düşkünlükten dolayı tanrıları Zeus'a şükretmeyi unutunca Zeus bıçağıyla insanları ikiye bölmüş. Zeus insanları diğer parçalarından ayrı yaşamakla lanetlemiş ve böylelikle ömürleri boyunca ruh eşlerini aramaları için onları cezalandırmış. Zeus'un laneti ve hediyesi.

Tekrar kaldırdım gözlerimi ve birkaç metre uzağımda olan adama değdirdim. Utanmadım ya da çekinmedim, gözlerim sol eline kaydı, viski bardağını tutan sol eline. Parmağındaki yüzüğü gördüm, bir nişan yüzüğü. Ve bir yüzüğün bir adama ne kadar yakışabileceğini gördüm. Bir yüzüğün soluğumu kestiğini ve kasıklarımı karıncalandırdığını. Yakışmıştı, hem de fazlasıyla yakışmıştı.

Uzun, kemikli parmaklarını olabilecek en güzel şekilde süslemişti. Bakışlarımı yüzüne çıkarttım, nefes kesiciydi. Ben ona aşık olduğum için değil o gerçekten nefes kesici bir güzelliğe sahipti. Uzunca kesilmiş saç tutamları anlına doğru düşmüştü ve ona içki getiren garsona bir şeyler söylüyordu dikkatle. Çok keskin olmayan lakin erkeksi bir yüzü vardı, uzun kirpikleri, ala gözleri, düzgün bir burnu ve kalın sayılabilecek dudakları. Bir de büyük bir bedeni vardı, uzun boyu ve belirgin kasları.

Herkeste olabilecek özelliklerdi aslında lakin onda her şey o kadar muntazam bir araya gelmişti ki sanki cennetin kalbinde, onun güzelliğiyle yaratılmıştı. Lakin herkesin bir kusuru olurdu değil mi? Onun kusuru da o cennet kadar güzel bedenin içinin cehennem kadar kibirle dolu oluşuydu. Ve 'şehvet'e bulanmıştı. O bedeni cehennemin şehvetine bulanmıştı.

KATRE-İ ADALET |+18Место, где живут истории. Откройте их для себя