keyfim, ben ve kahyası

4.8K 639 518
                                    

Jisung'dan

"Neden?" Şok içinde sorduğum soruyla aynı anda baş parmağım dudağımı bulmuştu. Minho halime kıkırdadı ve eğilip boynuma da ufak bir öpücük kondurdu. Yetmezmiş gibi. Zaten kalbim çıkacak, ne istiyordu anlamıyorum. "Yenge..." Diyerek lafa atıldım tejrar, devam edemeden Minho lafımı kesti.

"Yok yenge falan, yengene sokayım. Tutturdun yenge de yenge." Şaşkınlık biraz mutlulukla bakıyordum sanırım suratına. "Beni öptün iyi ama neden?" Titrek çıkan sesimle sordum, garip ama güzeldi.

"Keyfim, ben ve kahyası senin güzel dudaklarını istedi." Alayla kahkaha atıp demin ittirdiği duvardan beni belimden tutarak kendine çekmişti. "Sen yani ben..." Evet, daha ne kadar batırabilirsin ki. Koş aslanım koş.

"Evet evet, ben ve sen... Kesinlikle güzel bir çift olabiliriz." Diyerek ağzımdan çıkaramadığım lafımı kendi isteğine göre yorumladı ve toparladı.

Oluruz.

"Aşk itirafı mı bu?" Heyecanımı belli etmemeye çalışarak kıkırdadım, belli oluyordu. Tam anlamıyla domatese döndügüme de emindim hatta.

"Kısmen." Minho'nun alaylı çıkan sesin karşılık omzuna sert bir yumruk atmıştım. "Kısmen ne demek oğlum, delikanlı gibi söyle ne söyleyeceksen?" Omzuna attıgım yumruk acıtmış olacaktı ki kolunu tuttu.

"Mmh... Acıttı bak bu." Çıkardığı ses gözlerimi kapatıp yutkunmama sebep olmuştu. "Minho."

"Kızma... Kızadabilirsin, fena tatlı oluyorsun kızınca." Sarhoş gibi davranıyordu, anlamlandıramıyordum bir türlü.

"Bakma suratıma alık alık Han. Birkaç gündür enine boyuna düşünüyorum yaşanan her şeyi... Ben birinden hoşlanabilme ihtimalimi göz önünde bulunduramayacak kadar aptal bir oğlanım. Sadece, çok güzelsin işte ne bileyim. Karnım karıncalanıyor göz göze ne zaman gelsek." Son cümlesini bitirdikten hemen sonra lafını böldüm. "Kelebeklenme diyoruz biz ona oğlum, karınca ne..."

"Her ne haltsa... Bozma şimdi beni, aşk itirafı yapmaya çalışıyorum şurada. Bu evdeyken böyle değildi ya ayna gibi davranamaz mısın sadece iki saniye..." Minho pişmanlıkla elini kafasına vurdu ve ellerimi tuttu. Ardından sanki doğru yerde değillermiş gibi önce bileklerime kaydırdı, ardından dirseklerime ve yine belime.

"Baştan alalım," derin bir nefes aldı ve devam etti. "Seni ilk gördüğüm anda... Suratının tam da ortasına koyduğum yumruk için özür dilerim." Gülmemek için zor duruyordum ama Minho basbaya titriyordu. Bu haliyle gözüme fazlasıyla şirin geliyordu.

"Yüzünün güzelliğini o zaman fark edebilseydim şayet, her yerine öpücükler kondururdum Han Jisung." Gülümsedi ve alnımın ortasına küçük bir öpücük kondurdu öpücüğün verdiği rahatlıkla kafamı biraz daha dudalarına bastırmış birkaç saniye hareketsizce sadece bu anın bitmemesini dilemiştim. Çok şeyi ifade etti öpücüğü; sevgiyi, aşkı, pişmanlığı, özlemi...

"Sana uzak değildim, aksine herkesten daha yakındım. Yine de hislerimi tam olarak anlamadan bir süre seninle konuşmak istemedim, bu konuda birini üzmek yavşaklıktan başka bir halt degil çünkü ve sen benim üzmek isteyeceğim en son insan bile degilsin." Araya sıkıştırdığı küçük argolar ve sırıtmalarla hem benim gerginliğimi, hem de kendi gerginliğini azaltmayı beceriyordu insafsız.

"Fakat Jisung, anladım ki... Ben senden hoşlanmıyorum bunun çok daha ötesindeymiş hislerim. Sana çok aşığım. Aralarında ki farkı anlıyorsun değil mi? Hoşlanmak ve aşık olmak, çok farklı biliyorsun." Kafamı masumca salladım ve gülümsedim. Gülümsemem onu rahatlatmıştı, işler istediği gibi gidiyordu belli ki, yine de son bombayı da attı işte. Minho, Mimho'luk yaomasa olmaz çünkü. "Yani şey... Çıkar mıyız?" Sorduğu soruyla birlikte gülerek göz devirdim

"Minho, sen biraz öküz müsün acaba?" Suratıma ne yaptığını anlamadığını belli eden bir yüz ifadesiyle baktı. "Çıkar mıyız ne oğlum, cami avlusuna mı çıkacağız birlikte?" diyerek sorunca ancak ne olduğunu anlamıştı.

Hayıflanarak konuştu. "Haaaa... Kusura bakma ya, hergün bir başkasına çıkma taklifi etmiyorum da pek alışık değilim bu duruma." Sakin çıkan sesine karşılık, elimin altında atan nabzı gerçeği yansıtıyordu.

Biraz da ben eğleneyim. Önce dudağımın bir kenarını yukarıya kaldırarak tek gözümü kıstım. Düşünüyor gibi yaptım ve kısa bir cevap verdim. "Randevu defterime bakmam gerekiyor, bilmiyorum." Belimdeki elleri sıkılaştı, ufak bir uyarı niyetinde belimi damarlı elleriyle sıktı ve boylarımızı eşitleyerek kısık bir sesle sordu. Derinden gelen kısık sesiyle belimde ki acıyı unutmuş dudak hareketlerini izliyordum. Kokusu burnuma dolarken ne söylediğine odaklanmak zordu."Bir daha de bakayım?"

Karşımda ki yüze baktıkça içimde olan iki gram cesaretim de kırılıyor kucağına atlayasım geliyordu. Yine de pes etmedim, kendimi toplamak adına gözlerimi sıkıca kapatarak derim bir nefes aldım. Amacım nefeslerimi düzenlemeye çalışmak olsa da becerememiş hatta belki daha da bozmuştum.

"Randevu-" bu sefer beni susturan şey kendisinin sıcak, pembe dudakları oldu. Birkaç saniye sonra geri çekildi ve burnunu hafifçe burnuma sürterek konuştu. "Randevu defterine bak ve bana haber et o halde. Okulda iyice bir düşün bakalım sen, seni bırakayım istersen hatta?" Kıkırdadı, "Ben... Ben mi? Yok! Bırakma, git!" Çok utanıyordum ister istemez sesimi de yükseltiyordum. Sesli bir kahkaha bıraktı, kolunun altında ki kaskı oradan çıkardı ve kafasına takıp parmaklarını tek tek kapatarak el salladı. Demin stresle girdiği ara mahalleye şimdi her tarafa gülücükler bırakarak çıkıyordu.

Arkasından sadece aptal gibi bakmıştım, sırıtıyordum. Demin yaptığı şeye mi yükselsem, yoksa yaptığı teklife mi şaşırsaydım... Okula da geç kalmıştım, gerçi kimin umurunda ki?

Sınavlar nasi ya

Umarım beğenmişsinizdir yorum yapmayı ve oy vermeyi unutmayın 💗

Bir sonraki bölümde görüşelim 💞

Hiç Etik Değil / MinsungOù les histoires vivent. Découvrez maintenant