58. Bölüm

3.5K 156 49
                                    

O efsunlu rüyadan çıkalı aylar olmuştu fakat yine de o rüyaya aldanmış, tekrardan hayaller alemine kanmıştım. Kısa sürmüştü. Bu mutluluk; bu süregelen sevinç, âşk. Fazlaydı sanki bana, yetersiz değildi. Ne zaman yeterli olmuştu ki?

Akif Cesur'un evinin içinde, yani ikimizin evinin salonunda olan sallanan sandalyeye oturmuş, bir elimde biberon bir elimde bebek kıyafeti ağlıyordum. Aklım Akif Cesur'da, gözüm bana bakan kıyafet ve bir adet biberondaydı. O da beni terk etmişti işte, Akif Cesur'da terk etmişti. Babam da, annem de. Herkes. Tanıdığım herkes beni sevmiyordu. Terk ediyorlardı beni. Ben her ne kadar suretle sevsem de terk ediliyordum. Bebeğim de dayamamamıştı bana.

Gitmişti benden, herkes gibi.

Arkamdan gelen adım seslerini duyduğumda bir umut Akif Cesur'dur diyerek dönmüştüm ama gördüğüm kişi Melodi komutandı. Ne için gelmişti? Korkuyla ayağa kalktım. Kapıda duran askerlere baktım.

Kalbim hızlı atarken elimdeki her şey yere düştü.

"Ne?" dedim ilk önce. "Ne oldu?" nefesim içime kaçtı. Bir insan nefes alırken boğulur muydu?

"Hiçbir şey olmadı, Defne. Sakin ol. Hâlâ haber yok ama iyilerdir. Onlar Türk Silahlı Kuvvetleri. Karada da olsa, havada da olsa kendilerini korumayı bilirler. Hem Akif Cesur komutan kolay biri mi sanıyorsun?" güldü. Hiç gülmeyen kadın bana güldü. İçin az da olsa rahatladı.

"Değil, değil mi?" diye sordum.

"Değil." dedi. Bir adım daha yaklaşarak elini omzuma koydu, hafiften sıktı. "Onu ne kadar sevdiğini biliyorum ama kendini hırpalaman Akif Cesur komutanımı geri getirmez. Hem..." dedi sustu. Bebeğimin düştüğünü unutmuştu sanırım. Gözlerim doldu.

"Ben.." dedim. "Nasıl söyleyeceğim Akif Cesur'a?" diye sordum. "Çok üzülecek Melodi." Gözümden bir damla yaş aktı. Eğildim, yerdeki eşyaları aldım masaya koydum.

"Hiç aşık oldun mu?" diye sordum. Gerildi ama belli etmedi çok. İlk dişlerini sıktı daha sonrasında kapıya bakarak başını salladı. Anında kapı kapandı, benimle beraber koltuğa oturdu.

"Âşk bir görme kaybıdır, Defne. Âşık olduğunu sanırsın ama içindeki acılı his meğerse seni buna mecbur ediyormuş. Yanlış anlama, sana göre âşkın tanımı değişebilir ama bana göre böyle."

"Ee, yani aşık oldun mu?" diye sordum alık alık suratına bakarken. Güldü.

"Evet." dedi. "Oldum."

"Hâlâ âşık mısın?" diye sordum merakla.

"Hayır." dedi net sesiyle ve ayağa kalktı. "Ben gidiyorum ama bir şey olursa diye veya haber gelirse diye iki asker kapıda duracak. Ne istersen söyleyebilirsin ve çok ayakta durma." Karnıma baktı. "Yorma kendini."

"Yormam." dedim kısık sesle ve başımı arkaya yatırdım. Bu sırada Melodi dışarıya çıkıyordu.

Melodi ile üç ay önce askeriyede tanışmıştık. Olayımızı bilen tek kişi değildi belki ama Akif Cesur'un güvenerek anlattığı ilk kişiydi. Melodi... tatlı diyemeyeceğim kadar katı, dediğim dedik, güzel ama bir o kadar da sert bir kadındı. Bana destek çıkmıştı bu günlerde. Benim kimsem yoktu çünkü. Onun da yoktu.

İki yalnız insan; iki yalnız âşık. Biliyordum o da hâlâ seviyordu. O gözlerinde gördüğüm kıvılcım yalan olamazdı. Kavuşamamışlar mıydı acaba? Melodi anlatmazdı. Bu dediklerine bile şükredip alnıma koymalıydım.

AKİF CESUR

Bazen son sözler de bir kurşun misali saplanıyordu göğsünüze; tıpkı bu kurşun gibi. Kolay mıydı? Belki. Acı çekiyor muydun? Asla. Vatan için ölürüm dediğimde şaka değildi bu sözler.

Benim vatanım belliydi zaten. Fazla söze gerek yoktu. Bir Atatürk, bir Defne; zaten Atatürk demek Türkiye'ydi.

Misal demiştim bir gün. Misal bir kurşun saplanmış göğsümüze, misal o şehit etmiş seni, misal bir daha Defne ve bebeğini görememişsin. Misal olarak kalmasını ister miydin?

İsterdim.

Son kurşunu sıkarken iki kurşun çarpıştı. İçimden küfürler sığdırırken pencereden her ne kadar çekilmek istesem de ilk kurşun darbemi almıştım.

Son 2 kurşun.

Bir kurşunu sıkarken diğer kurşunu bıraktım. Ben öleceksem eğer şerefimle ölürdüm. Bekledim. Sesler durulana kadar ama hâlâ başımın üzerinden dahi vızır vızır kurşun geçiyordu.

Ben kurtulamayacaktım. Ben şehit olacaktım. Ben Defne'me veda edemeden, bebeğime veda edemeden şehit olacaktım ama vatan için; vatan için. Varsa vatan sağ olsun.

Kapıya dikkat ederek acele ile bir kâğıt kalem aldım elime. Saklanarak Defne'ye ve bebeğimize birkaç satır yazarken son satırlarım olduğunu biliyordum.

Kurşun sesleri durmuştu bir anda. Kâğıt kalemi bir kenara atarak ayağa kalktım ve kapıya dikkat kesildim. Ortalık sessizdi ve bir tek ben kalmıştım. Herkes şehit olmuştu.

On kişiydik. On sessiz Türk Silahlı Kuvvetleri. Adları unutulacaktı. Ne televizyonda geçecekti adları da ne de bir gazete küpüründe. Biz onları daima kalbimizde hissedecek, taşıyacaktık. Bu bizim boynumuzun borcuydu.

Kapının kırılması ile içeriye giren bir kişiye dikkat kesildim. Türk bayrağını görünce ise silahı geri indirdim.

Askerden gelen ses ile hafifçe güldüm. "Arkın Taşkın, Antalya, emir ve görüşlerinize hazırdır, konutanım!"

——

Selaaaaaaaaamm.

Ölecek sandımız di miiii??????? Sandınız sandınız.

Bu bölümde diğer kitabımın karakterleri vardı aşskwşwşwşw

Bu arada sınavlarım olduğu için bölüm atamıyorum, herkese sınavlarda başarılar.

Bölüm sonu düşünceleriniz??????

ASKER HATTI | TextingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin