51. Bölüm

3.7K 147 70
                                    

Canım o kadar çok vişne çekmişti ki, anlatamazdım. Geçen seferki gibi Akif Cesur'a utanıp sıkılmazlık yapamazdım. 3 aylık hamileydim ben!!

Ayağa kalkarak televizyonun önünden kalktım ve Akif Cesur'un yanına ilerledim.

"Akif Cesur," dedim odasının kapısını açarak. "Senden bir şey isteyebilir miyim?"

Beni görünce defterini bir kenara atmış ve ayağa kalkarak yanıma gelmişti. "Tabii ki. Bunu sorman bile hata."

"Benim, yani bebeğim, kızım, biricik meleğim; canımın en içi kız-"

"Tamam anladım biricik kızın. Ne çekti canın söyle?" Dedi bezmiş bir şekilde. Kaşlarımı çattım ve azıcık büyümüş karnımı okşayarak bir adım yanına yaklaştım.

"Ne var?" Dedim sinirle. "Sanki her gün bir şey istiyoruz Akif Cesur bey!" Ve arkamı dönerek gitmeyi amaçladım ama tabi ki Akif bey buna izin vermedi.

"Tamam tamam," dedi gülerek. "Gel, ne istiyorsan alırım. Sanki almıyoruz ya..."

"Ay tamam," dedim bir heyecanla ve kollarının arasına girerek hevesle istediklerimi anlatmaya başladım. Herhalde tek istediğim şey vişne olmayacaktı. "İlk olarak ve en acil olarak vişne canım çekti. İkinci olarak ejderha meyvesi ve son olarak hindistan cevizi." Ve bir cevap beklemeye başladım.

Ve tabi ki bebeğim.

"Ejderha meyvesi hani şu en çok Mersin de yetişen?" Diye sordu yüzümüzü daha da yakınlaştırarak.

"Evet." Dedim başımı sallayarak ve önüme gelen saçlarımı arkaya iteledim.

"Tamam ben getiririm. Canın çok çekmiş belli ki."

"Evet çok çekti." Dedim o'ları uzatarak.

"Ben?" Diye sordu.

"Ne?" Dedim anlamayarak.

"Hiç." Diyerek başını salladı ve kollarını kollarımın arasından çekerek uzaklaştı.

"Ben gideyim o zaman iki tane güzele istedikleri şeyleri alayım."

"Al o zaman iki güzele." diyerek şımarıkça güldüm.

**

Aradan çok zaman geçmemişti ama Akif Cesur dizimin dibinde bitmişti. Artık bazı şeylerin farkındaydım ama bana da zaman gerekiyordu. Şıp dedin mi birisine bağlanamıyordum. Zaten eski Defne de yoktu kimsenin karşısında. Gerçi Akif Cesur'dan başka insan da görmüyordum ya, neyse.

Eski her şeye gülen Defne, yoktu. Mesajlaşırken her şeyi şakaya alıp mizah yapan Defne, yoktu. Geriye sadece bebeğine iyi bir anne olmaya çalışacak olan Defne vardı.

DEMİR

Ben hayatım boyunca yalnız bir adam olmuştum. Ne abim beni sevmişti ne de babam. Tek beni seven kişi annemdi. Gerçi anneler çocuklarına kıyamazlardı değil mi? Yoksa annem de mi beni içinden gelerek sevmiyordu? Aklımda dolanan bir sürü düşünce vardı.

İlknur... Defne'yi öğrendikten sonra benden boşanamamış hayatımı mahvetmeye yemin etmiş gibi çocuklarımı benden saklamıştı. Tek kendisi vardı seyirde. O da yüzümü görüp hayatı bana zindan etmek için. Nefret mi ediyordum İlknur'dan? Tabi kii hayır. Onu sevmesem de çocuklarımın annesiydi.

Tıpkı Defne'nin de benden bir parça taşıdığı gibi.

Defne dün bebeğimizin cinsiyetini öğrenmeye gitmişti. Ben Tunceli'de değildim belki ama haberlerini az çok asker arkadaşlarımdan alıyordum. O da zar zor. Akif Cesur Tekintaş sağ olsun bütün istihbaratımı kesmişti oradan. Bazen Defne'yi bile evine hapis etti diye düşünüyordum. Kız hiç evden çıkmıyordu. Şaka gibi!

Normalde olsa Akif Cesur komutanı severdim. Hatta çok da saygı duyduğum birisiydi ama Defne'ye olan yakınlığı ondan nefret etmemi sağlamıştı. Orospu çocuğu komutan! Ondan öyle bir nefret ediyordum ki...

Nefret o kişiyi hayatının merkezi haline getirmekti ve ben; o komutanı kendi hayatımın merkezinden de; Defne'min merkezinden de silecektim.

DEFNE

Akif Cesur Tekintaş...

Her şey çok hızlı gelişiyordu ve ben kendimi bu büyük dalgalara kaptırmak üzereydim. Savrulup uçmalı mı yoksa o dalgalara ayak mı uydurmalıydım? Hiçbir şeyden emin olmadığım gibi bundan da emin değildim. Sanki Demir'in gelişi ile bana açılan ve açılmak üzere olan her kapı birer birer ardına bakmadan kapanmıştı.

Oysa bir kereliğine bile olsa 'Akif Cesur' kapısının açılmasını isterdim.

Bu benim için çok büyük bir itiraftı çünkü Demir ben de bir kesik değil; kabuk bağlasa dahi izi kalacak bir yara bırakmıştı.

"Meyve doğramamı ister misin?" Diye sordu Akif Cesur ve mutfaktan benim, üstünde 'Defne'nin yanan ocağı' yazan mutfak önlüğümle çıktı. Bu haline gülmeden edemedim.

"Ne o?" Diye sordum. "Benim yerime mi geçmeye çalışıyorsun?"

"Ne?" Dedi kaşlarını çatarak. Bir de elinde meyve bıçağı olmasa...

Kaşlarımla önlüğü gösterdim. "Haa," diyerek elini ensesine attı ve devam etti. "O şey ya..."

"Ne?" Dedim gülmemi bastırmaya çalışarak.

"Şey işte... of Defne, neyse ne ya. Yemedik önlüğünü de ayrıca. Hayret bir şey." Diyerek arkasını döndü ve tekrardan mutfağa girdi.

O sana trip mi attı Defniş yoksa benim algılama yetim mi kalmadı?

Galiba iç ses.

Şaşkın bakışlarım hâlâ devam ederken arkama yaslandım ve duydun diye bağırarak konuştum.

"Meyve doğrarsan çok iyi olur; Akif Cesur'un mutfağı." Ve büyük bir kahkaha... ardından Akif Cesur'un içeriden gelen homurdanma sesi.

••

Selam.

Üç günden beri okula gitmiyorum. Astım ve grip olunca her şey sarpa sardı resmen. Bölümü uzun yazmaya çalıştım ama olmuyor. Ben uzun yazamıyorum. Daha doğrusu hemen size bölümü atmak istiyorum. Diyelim ki ben 600 kelimelik bir bölüm yazdım, siz benden uzun bölüm isteyince nasıl yazsam, beğenecekler mi diyerekten hiç yazamıyorum. O yüzden kısa bölümlerle idare edelim💓💓

Bu arada Akif Cesur hep Defne ile vakit geçiriyor siz de fark etmişsinizdir zaten ama ben bilerek Defne'nin yanındayken olan kısımları yazıyorum. Defne ve Akif Cesur'dan başka olan kısımları okumak ister misiniz? Sıkıcı gelir mi size?

Bölüm sonu düşünceleriniz??

ASKER HATTI | TextingWhere stories live. Discover now