diğer yarım

117 25 19
                                    

Yazar anlatımından

Jungkook heyecanlıydı. Içinde baş kaldırmanın mutluluğu,kurtulmanın umudu vardı. Belki bu bir ışık olurdu halka ve herkes ayaklanırdı. Bıkmıştı Japonlardan! Özgürlüğü özlüyordu. Sorgusuz sualsiz gezdiği sokakları özlüyordu. Gençliği elinden kayıp gidiyordu ve öylesine suskun gitmeyecekti. O yüzden isyan edilmişti o gece. Bir ışık olsaydı başarmış sayılabilirdi belki...ama planlanan gibi olmamıştı. Jungkook bir kez daha kaybetmeyi göze almıştı.  Bu kez sonu ölüm olacak yolu seçmişti hem de...ancak olmamıştı işte. Tanrı mı yardım etmişti yoksa düşmanları mı centilmendi bilemiyordu. Yoksa bir acıma mıydı bu? Kendini o gece silahın ucunda bulurken öleceğini hissediyordu ki, öyle olmamıştı. Min Yoongi ona tekrardan kafesinde kendini özgür sanan bir kuş gibi davranmıştı. Ne onu idam etmişti ne de özgür bırakmıştı aslında. Sadece yüzüne sert bir yumruk atmıştı Min Yoongi. Karşılık bile verememiş tecrübeli asker Min, anında onu etkisiz hale getirmişti. Ellerini arkasında sıkıca tutarken, kulağına fısıldadı. Şu an bile beyninde yankılanan o cümle, kafasını karıştırıyordu .

"Sınırlarını bil Jungkook, yoksa sana sınırları öğretirken istemeyeceğin şeyler yaşatırım. Canın acır."
Bu söze nasıl çıkarım yapardı bilemiyordu...
O gece onu karakola doğru götürürken öğretmen ve Kim Namjoon yollarını kesmişti. Jungkook elleri bağlı şekilde onları dinliyordu. Uzaklaştıklarında aralarında konuştular ve birden karakol yerine Min Yoongi'nin evinde buldu kendini. Eve geldiğinde Jimin ve Hoseokta oradaydı. Onu canlı görmek arkadaşlarını mutlu etmişti. Sonrası biliniyordu zaten... Şimdi ise özgürdü  yeniden. Ama bir hataya bakacaktı Min Yoonginin dibinde bitmesi...Ama Jungkook kötü, yaramaz bir çocuktu. Asla doğru durmazdı. Min Yoongi onu tanıyacaktı....

  Park Jimin ise o gece fazlasıyla korkmuştu. Bilmediği sokaklarda koşuyor, peşinde bir aslan onu takip ediyordu. Nefes nefese koşarken aklı karışmıştı. Bu işe asla kalkışmayacaklardı...belki de Seokjin haklıydı. Uzak durmalılardı. Kendini bir sokağa attığında durdu ve arkasına baktı. Kimse görünmüyordu ki ayak sesleri duymasıyla kendini bir evin duvarına doğru yasladı. Nefeslerini sakince dışarı vermeye çalışıyordu. Gözlerini sıkıca kapattı. Korkuyordu. Içinden tanrıya dualar ediyordu. İlk kez korkuyu iliklerine kadar hissetmişti. 'lutfen' diyordu fısıldayarak.

"Lütfen beni görme. "

"Jimin." Gözlerini açmasını sağlayan şey tanıdık bir ses duymasıydı. Onu gördü işte. Esmer, uzun boylu adamı... Kim Namjoon ona bakıyordu. Bakışlarını çözemedi... Öfke miydi, acıma mıydı yoksa üzüntü müydü? O bunu düşünürken dizlerinin bağı çözülmüş gibi yere düşecekken komutan onu tuttu kollarından.

"Sakin ol! Sakin.." Jimin sonuçlardan korkuyordu...

"Kim Namjoon..." Dedi ona bakarak.

"Ben...korkuyorum efendim. Ne olur ölmeme izin vermeyin, yalvarırım. " çünkü Jimin biliyordu. Her isyanın sonu şafak doğarken limanda asılmayla biter. Tıpkı o gün izlemekten kaçtığı, korktuğu son gibi...  Jimin korkuyla ağlamak arası ona bakarken Namjoon birden kendine çekti onu.

"Sakin ol Jimin. Seni kimseye vermeyeceğim." Kendinden emin şekilde konuştu Kim Namjoon.  Onca savaş ve cephe görmüş komutan ilk defa böyle hissediyor, düşmanı koruyordu. Gerçi düşman sayılır mıydı ki kollarındaki genç çocuk? İşte bu yüzden koruyacaktı onu....dediği gibi de yapmıştı.  Onu korumuştu.

   Kim Taehyung ise şu anda büyük bir meraka yenik düşmüştü. Geldiği dükkana bakıp, içeri girip girmemekle kararsızlık yaşıyordu. Neden geldiğini bilmiyordu ama işte... sabahın köründe onu görmeye geldiğini itiraf edemedi kendine. Bir şeyler alacak işte o kadar basit! Kapıyı açıp içeri girdi. Gözleri etrafı aradı durdu. Ama onu göremedi. Raflara yakınlaştı. Eline bir kutu şeker aldığında bir öksürük sesi geldi kulağına. Kafasını çevirince onu gördü. Seokjin karşısında ayakta durmaya zor dayanıyor gibi ona bakıyordu.

Jolie Laide Taejin/ Vjin Waar verhalen tot leven komen. Ontdek het nu