Gözlerinde öfke, kalbinde kırgınlık

92 26 16
                                    

Kafamı kaldırıp gökyüzüne baktım. Yüzümde bir gülümseme içimde hoş bir duygu. Gelip geçeni umursamıyorum,ellerimi açmış dönüyorum etrafımda. Gökyüzüne büyük bir hayranlığım vardı. Nezarhanede öylece uyandığımda beni en çok üzen şeylerden biriydi bu. Ya güneşi görmeden ölseydim! Bu korkuyla daha da gülümsedim gökyüzüne karşı. Neyse ki beni yenememişlerdi! Özgürdüm. Olduğum yer meydan  yoluna çıkan yolun kenarında olan bir günebakan tarlasıydı. Onları ezdim biraz, ama dayanamadım. Kendimi attım ortalarına. Onlar gibi çevirdim kafamı  güneşe. 

"Ne yapıyor bu? Delirmiş mi?" Seslerini duysam da umursamadım. Gazeteleri dağıtmış yanından geçerken giriverdim işte içine. Tutamadım kendimi. Sonunda güneş gözlerimi yakarken kafamı indirdim. Yola doğru yürüdüm çıktım tarladan.

"Ne yapıyordun az önce? Seni izliyordum." Jimin gülerek sordu bana. Elini uzattı çıkmam için. Tutup çıktım tarladan.

"Gökyüzü çok güzel görünüyordu dayanamadım."

"Deli derler bak sana." Kaşlarımı çattım. Sırf kendi etrafımda ellerimi açarak döndüm diye deli mi diyecekler?

"Mutluluğu deliliğe yoracaklarsa deli olurum ben de. "

Jimin güldü halime.

"Nereye gidiyorsun?" Diye sordum bu kez.

"Jungkook ile buluşacağız. Bir şeyler planlamış."

"Dikkat edin. Bu sıralar daha da bir saldırgan oldular. " Japon askerlerinden sanki bir köpek gibi bahsettim. Çünkü insancıl davranmıyorlardı. İçgüdüsel hareket eden hayvanlar gibilerdi, korkunçtu bu.

"Bizim başımız belaya girmez. Hem sen de gelsene bizle?"

"Almayayım. Bir daha  yolum  karakola düşmesin mümkünse." Mümkün değildi tabi. Ben ayakçıydım. Demek istediğim geçen gün olanlar yüzündendi. 

"O öğretmene de ders vermek gerekiyor. Kendini bizden üstün falan sanıyor herhalde. Alt tarafı bir öğretmen. " Jimin de benim kadar ofkeliydi ona. Gözlerinden okuyabiliyorum.

"Boş ver şimdi. Yine ne planlıyorsunuz da bu heyecanın yüzüne vuruyor?" Çünkü gülüyordu gördüğümden beri. Anlaşılan keyiflerini yerine getirecek şeyler yapacaklardı ki bunlar genelde tehlikeli olurdu.

"Gel işte benimle."

"Gazeteleri dağıtmam lazım."

"İyi işte. Beraber dağıtırız." Kafamı salladım. Onlar için sorun olmayacaksa benim için de olmazdı. Sohbet ederek dükkana kadar geldik.

"Geldin mi?" Diye sordu Bay Woo.  Kafamı salladım.

"Kahvaltı yap." Masaya yaklaştım ve hızlıca bir seyler attım ağzıma .

"Jimin ister misin sen de?"

"Ben yedim teşekkürler Bay Woo."  Yemeği bitirdikten sonra gazeteleri aldım.

"Mektup var mı?" Diye sordum. Kafasını iki yana salladı.

"Gidiyorum o zaman." Diyerek çıktık dükkandan. Kapılara bırakıyordum tek tek gazeteleri.

"Jungkook Min Yoongi'ye hiç sıcak kanlı bakmıyor." Dedi Jimin yanımda yürürken.

"O hiçbir askeri sevmedi ki zaten."

"Doğru. Doğru da bu kez... Min Yoongiye daha büyük bir nefret duyuyor sanki."

"Karşılaştığımız zaman sinirlerini bozdu değil mi?" Dediğimde kafasını salladı.

"Sürekli onu öldüreceğini söylüyor." Diye fısıldadı.

"Yapmasın sakın! Tehlikeye atar kendini. Sonu hiç iyi bitmez."

Jolie Laide Taejin/ Vjin Where stories live. Discover now