π¹⁴

865 87 64
                                    

Odanın içindeki herşeyi darmaduman etmiş, tek sağlam parça bırakmamıştı sarı saçlı genç. Kanayan elleri ile yan tarafındaki son sağlam vazoya uzandı ve duvara doğru fırlattı. Kendini kaybettiğini hissediyordu.

Vücudu elleri gibi titremeye başlarken, sırtını dolaba dayadı ve yavaşça yere çöktü. Ellerini kaldırıp baktığında, acısını dahi umursamadan elindeki cam parçasını sıkmaya devam etti. Bu onu öldürdüğü cam parçasıydı. Oda küçüğün acı dolu inlemeleri ve kırılan eşyaların sesleri ile doluydu.

Gözlerini kapattı ve yaşadığı şoku atlatmaya çalıştı sarı saçlı. Minho'yu istiyordu. Onu şuanda tam yanında istiyor, kendisiyle ilgilenmese bile yanında durmasını istiyordu.

Acısına bu kadar bağlı olmak, kendisini bile şaşırtıyordu.

Dövüş bittikten son Minho'yu görmemişti. Ne o yanına gelmiş, ne küçük olan onun yanına gitmişti. Vücudunun sinir ile kasılmasına engel olamadan, daha çok bastırdı cam parçasını avuç içine.

Acı ile bağırmasıyla, kapının açılmasını bir oldu. Mor saçlıyı görmesiyle vücudu biraz daha rahatlarken, yinede bırakmadı elindeki kesici parçayı.

Minho küçüğünün önüne adımlamış, üstten bir bakış atarak yavaşça saçlarını okşamıştı Jisung'un.

"Elindekini bırak Jisungie," dedi ve tek dizinin üzerinde Jisung'un aralamış olduğu bacaklarının arasına çöktü. "Kendine zarar veriyorsun."

Islak gözlerini önünde duran bedenin gözlerinde gezdirdi ve ne dediğini algılamaya çalıştı. Ringde olanlardan başka hiçbir şey düşünemiyordu. Sanki oraya çıktığı zaman bütün düşünceleri yok oluyor, kendini kaybediyordu. Yaptıkları aklına her geldiğinde vücudunun suçluluk duygusu ile titremesine engel olamıyordu. Beş yıldır böyleydi bu durum. Gözü döndüğünde en sevdiği insanı bile göremiyordu.

"Git buradan." dedi karşısındaki bedene itiraz ederek.

"Gitmeyeceğim, elindekini bırak."

Ellerini Jisung'un eline attı ve yavaşça okşadı üzerini.

"Hadi Jisungie, bırak onu," derin bir nefes aldı, bu çocuk onu çok yoruyordu. "Eğer elindekini bırakmaz isen, elin daha çok zarar görür ve kullanamazsın. Hadi bebeğim, bırak onu."

Küçük olanın elinin gevşediğini hissettiğinde, hemen elini açtı ve içerisindeki cam parçasını bir köşeye fırlattı.

Oldukça sinirliydi, her adam öldürdüğünde böyle yapacaksa neden burada dövüşüyorduki?

"Tanrı aşkına neden böyle yapıyorsun anlamıyorum. Onu öldüren ben değil, sendin!"

Ellerinin içindeki minik ele baktı ve derin bir nefes aldı.

"Bak Jisungie, yaptığın şeyin doğru olmadığını buradaki herkes biliyor, bu bardaki herkes bahisçiler dahi biliyorlar. Fakat senin görevin bu, cidden seni buraya nasıl soktular!" diye bağırdı küçüğüne ithafen.

Bağırmanın etkisiyle, tam elini çekeceği sırada elini daha sıkı tutan kollar ile acı dolu bir inleme bıraktı ortama. Canı acıyordu.

"Sana buradan gitmeni söyledim, sâdece beni bir kere bile olsa dinlesen olmaz mı!?"

Az önce onu yanında isterken, şimdi neden gitmesini istiyordu?

"Hah, bunun o kadar kolay olacağını mı sanıyorsun? Sen bana aitsin bir başkasına değil!"

Büyük olanın gür sesi ile odada sessizlik oluşurken, Jisung derin bir nefes aldı.

"Bak, ben senin için zararlıyım Minho. Beni buraya alamayacaklarını söylediklerinde, gözüm o kadar dönmüştüki benle konuşan adamlardan birinin boğazını kesmiştim. Onun yerde acı çekerek kıvranışını diğer arkadaşları izlerken, sadece sırıtıyordum. İlk defa o zaman hissettim, tam beş yıl önce 18'ime yeni girmiştim. Gidecek hiçbir yerim yoktu ve öldürmenin hazzını ilk defa o zaman hissetmiştim. İlk başlarda bu bana çok büyük bir zevk veriyordu ve işin sonunda parada kazanıyordum. 2 yıl boyunca bu durum böyle sürdü. Fakat 2 yılın sonunda, ailemi bile öldürdüğümde, benim için bu son buldu. Elime ne zaman birini öldürme izni geçse veya buna zorlansam kendimi kaybediyorum. Beni anlıyor musun?"

Ellerini Minho'ya sardı ve sıkıca sarıldı ona. O kadar sıkı sarılıyordu ki, sanki kaçmasından korkuyor, gitmemesi için kendine göre engelliyordu Minho'yu.

"Çok korkuyorum Min, ben senden uzak duramıyorum sen benden dursan olmazmı? Sana zarar vermekten, gözümün dönmesinden ölesiye korkuyorum. Uzaklaş benden lütfen, seni sevmek istemiyorum. Ya sonun ailem gibi olursa? Ya sana zarar verirsem? Yanına geldiğimde seni seveceğimi hesaba katmadım tamam mı? Sadece git buradan lütfen, evraklarıda iptal et. Beni yalnız bırak, güvenli değilim."

Kollarını mor saçlının omuzlarına koydu ve onu ittirmeye çalıştı. Fakat kendine daha sıkı sarılan kollar ile hiçbirşey yapamamıştı.

Gözlerinden akan yaşlar tane tane yerine, yani Minhonun omzuna düşerken, ona buradan gitmesini sayıklamaktan başka birşey yapmıyordu.

"Seni bırakamam, ağlak bebekler yalnız bırakılırlar ise, sâdece ağlak olurlar. Ben burada olduğum sürede benim ağlak bebeğim olacaksın. Bana ne kadar zarar versende, konumunu unutma Sungie, burda ağlayan ben değil, sensin."

Kafasını Minho'nun omzuna koydu ve gözlerini kapatmadan önce sonkez mırıldandı.

"Senden nefret ediyorum."

___

Amk ben bunları nasi birlestircem hicbir fikrim yok amınakoyim, angst mi yapsam yapim mi

cry baby, minsungWhere stories live. Discover now