~21~

139 13 59
                                    

Yola çıkalı yarım saat kadar olmuştu. Gaara hemen yanımda yürüyordu. Önde Myojo'nun korumaları, peşine Myojo'nun arabası ve arkada hizmetlileri gidiyordu. Bizde arabaya yakın yürüyorduk. Olası bir saldırıda önceliğimiz Myojo ve İwai-kunu korumaktı.

Gaara'ya baktığımda o da bana bakmaya başlamıştı. Neden bilmiyorum sinirli gibi görünüyordu. "Gaara, herşey yolunda mı?" Diye sordum. Bana bakmayı kesip önüne dönmüştü. "Niye sordun?" Dedi. İşaret parmağımı havaya kaldırıp "soruma soru ile cevap verme Gaara." Dedim eğlenir bir şekilde.

Gaara bana tip tip bakmaya başlamıştı. Sonra sesli bir şekilde nefes verip kervanın önüne gitmişti. Ona arkasından şaşkın şaşkın bakıyordum.

"Ne dedim ben şimdi?" Diye sitem etmiştim arkasından. "Arkadaşın ile aran bozuk gibi." İwai-kun yanımdaki arabanın camından bana bakarak konuşmuştu. Kafamı kaldırıp ona bakmıştım. Sonra çoktan gitmiş olan Gaara'nın arkasından bakmıştım.

Derin bir nefes verip İwai-kuna gülümsemiştim ve kafamı iki yana hafifçe sallamıştım. "Hayır bu bizim her zamanki halimiz. Gaara her zaman mesafeli birisi." Dedim.

İwai-kun anlayışla başını sallamıştı. "Gaara-kun ile ne zamandır arkadaşsınız?" Diye sormuştu. "Şey..." Bir elimi çeneme koyup diğer elim ile dirseğime destek vermiştim ve kafamı yukarı kaldırıp düşünmeye başlamıştım.

Gaara ile uzun süredir tanıştık ama ne zaman arkadaş olmuştuk? O herşeyi öğrendiğinde mi? Yada ben ona değişmesi ve İchibi'yi kontrol etmesinde yardımcı olmaya başladığımda mı? Yada başka herhangi bir zaman? Hiç bir fikrim yoktu. Daha önce bunu hiç düşünme fırsatı elde etmemiştim. Gerçi bu konuyu düşünmemiştim bile.

Derin bir nefes alıp iwai-kuna tekrar baktığımda ona cevap verdim. "bilmiyorum. Yani onunla uzun süredir tanışıyoruz ama... ne zaman arkadaş olduk bilmiyorum... Belki de arkadaş bile değilizdir." Dedim.

İwai-kun şaşırmış görünüyordu. "Nasıl yani? Siz şimdi arkadaş değil misiniz?" Diye sordu. "yani bu durum çok karışık. İnanın İwai-kun ben bile işin içinden çıkamıyorum." Dedim ve güldüm.

İwai-kun dalga geçtiğimi anlamamış gibiydi bende anlamamasını umursamamıştım açıkçası. Önüme dönüp yürüdüğüm yola bakmıştım.

"Jun-san, siz shinobilerin normalde zor görevlere gittiğini duymuştum. Sizin gittiğiniz en zor görev neydi acaba?" İwai-kun'un sorusu ile kafamı yeniden ona çevirmiştim.

"Şey.. aslında evet. Zor görevlere çıkıyoruz ama normal ve basit görevlerimizin olduğu zamanlarda var. Örneğin: daha yeni mezun olmuş geninlere kayıp eşya veya hayvan bulma görevleri veriliyor. *Gerçi ben mezun olduğum gibi Anbu üyesi oldum ama neyse* bana gelirsek... Şey.. aldığım en zor görev... Hmm..." Düşünmeye başladığımda aklıma son görevim gelmişti. Akane'nin beni korumak için aldığı ölümcül yara, benim korkak gibi kaçmam ve Akane'nin ölümü...

Akane'nin ölümünü düşünmek her zaman olduğu gibi yine gözlerimin dolmasına neden olmuştu. Zihnime akın eden acı anılar kalbime hiç istemediğim bir ağırlık bırakıyordu. Gözümün önüne gelen kabuslarım, Akane'nin ölü bedeninin bana sinirle bağırması... Bunlar canımı çok yakıyordu. Kim kendi yaşamı uğruna en yakınlarından birinin ölümünü görmek isterdi ki...

Gözlerimi kapatıp başımı öne eğdiğimde dudaklarım arasından fısıltı ile "özür dilerim..." Kelimeleri dökülmüştü.

"N-ne için özür diliyorsun?" İwai-kun'un sorusu ile kendime gelmiştim. Gözlerimi açtığımda yanağımdan süzülen gözyaşımı elimin tersi ile silip derin bir nefes almıştım. Kafamı kaldırıp İwai-kuna baktığımda bana şaşkın şaşkın bakıyordu.

Ōtsutsuki Gücünde Uzumaki (Gaara x Jun) Where stories live. Discover now