BÖLÜM 76• GÜN 98

Start from the beginning
                                    

Gözlerimi karanlığın içinde gezdirip herhangi bir eşya ve insan görmeye çalışırken sadece neler olduğunu anlamlandırmaya çalışıyordum.

Kirpiklerimi kırpıştırırken bedenimi bir bütün olarak hissetmeye çalışıyordum. Bir an bacağımın varlığını hissediyor, bir an kolumu hissediyordum fakat bir bütün olarak sanki bedenim yoktu. Sanki... Tüm uzuvlarımı benden alıp koparmışlardı ama onlarla olan bağlantımı kesmemişlerdi.

Zihnimin bulanıklığı beni sarhoş etmiş gibiydi. Gözlerim görüyordu fakat ne gördüğümü algılamakta güçlük çekiyordum. Neredeydim? Soru bir ipe asılmış gibi zihnimde kıpırdamadan duruyordu fakat bir cevabı yoktu.

Nefes alma ihtiyacıyla yanıp tutuşurken dudaklarımı araladım. Ağzımın içine bir nefes çektim fakat pek bir yararı olmadı. Kafamı toplayamıyordum.

En son ne olmuştu ki? Neden her taraf karanlıktı ve hiçbir şeyi göremiyordum? Gözlüğüm...

Gözlüğümün ağırlığının burnumda olmadığını o zaman fark ettim. Görmemi engelleyen tek şey karanlık değildi, göremiyor olmam en büyük nedendi. Bu gerçeği sindirmeye çalışır gibi yutkunduğumda gözlerim hafif de olsa nemlenmişti.

Etrafı görmeye çalışmayı bırakıp bedenime odaklandığımda rahatsız edici bir sertliği olan sandalyede oturduğumu fark ettim. Sandalyenin sırt kısmı girintili çıkıntılıydı, iyice sıskalaşmış sırtıma sandalyenin tüm detayları batıyordu. Kollarım, sandalyenin kollarının üzerindeydi. Bileğimde hissettiğim baskı ellerimin bağlı olduğunu bana ispatlasa da oluşmasını beklediğim o gerginlik hissi damarlarımı ele geçiremiyordu.

Titreyen parmak uçlarımı ahşabın üstünde gezdirip sandalyenin tırtıklı zeminini hissederken ellerimde bile bir uyuşukluk vardı.

Seni bayılttı, diye fısıldadı zihnimdeki o tanıdık ama yabancı ses. Onun elindesin. Yine.

Gerçekleri önümden silen şey, zihnimdeki sis perdesiydi. Sis dağılmaya başladıkça buraya nasıl geldiğimi anlatan o anlar gözümün önünde tekrar canlanmaya başlamıştı.

Ölüm odama gelmişti.

Ölüm tekrar beni aynı şekilde bayıltmıştı. Aldığım koku, beni tutsakların yanına geri götürmek için üzerimde kullandığı uyuşturucuyla aynıydı.

Tutsaklar yine uzaktaydı.

Ben yine Ölüm'ün elinde, tek başıma öylece kalakalmıştım. Ve nerede olduğumu bilmiyordum.

İnatla görmeyen gözlerime rağmen bir şeyler görmeye çalışarak etrafa bakınmaya devam ettim fakat ne bir hareket ne de bir yaşam belirtisi görebiliyordum. İçinde bulunduğum şey bir odaysa odanın hatlarını bile seçemeyecek kadar acizdim.

Sadece sessizlik vardı.

Ve durumumu fark ettikçe içinde bulunduğum sessizlik daha da büyümüştü. Büyük sessizliğin içinde bulanık gözlerimin hiçbir detay görmeyi başaramadığı karanlık vardı.

Amaçsız bir çabayla bacaklarımı hareket ettirmeye çalıştığımda bunu istediğim gibi gerçekleştiremedim. Bedenim bana ait değildi. Vücudumda zayıf düşmüş tüm kaslarım sanki birlik olmuş ve bana direniyordu.

Belirsizliğin yarattığı korku boğazımı tıkayan bir yumruymuşçasına ruhumda ve bedenimde belirmeye başladı.

Baygın taklidi yapmam mı daha mantıklıydı yoksa birilerine seslenmeli miydim?

OYUNBAZ 7 TUTSAK 1 ÖLÜ (+18)Where stories live. Discover now