İlkbahardaki olaylar olmasaydı eğer çok daha güven duyulan bir başbakan olabilir, ülkedeki düzeni sürdürebilirdi. Bu durum İskambil Çetesi'ne iyice bilenmesine yol açıyordu. Katya Saran'ın onlarla organik bir ilgisi olmadığı kanaatinde olsa bile çetenin alametine özendiği için ona da kızıyordu ama şimdilik kızmakla yetinecekti. Bu sıralar bütün gücünü çetenin kendisine ayırmalıydı.

Çeteye karşı çeteler... İskambil Çetesi'ne karşı, Gece Piyadeleri ve Gündüz Süvarileri...

Gizli birimleriyle daha yakından ilgilenecekti. Süvarilere katılıp katılmama kararını bildirecek olan Uysal ile görüşecekti. Bugün suyun üstündeydi, yarın ise buzdağı gibi suyun altında kalan kısmını büyütecekti. Köklü olmalıydı ki rüzgâr onu yerinden kolayca sökemesin. Siyaset meydanında var olmak bile başlı başına bir savaştı.

֎

K U R T U L U Ş

Aynı gün
Varnata

Kır saçlı adam odasında huzursuzca dolanıyordu. Her ne zaman oturmaya kalksa içindeki karanlık bir sezgi onu ayağa kalkması için dürtüyordu. Hoş, en son hangi yıl içindeki ses ona iyi şeyler söylemişti? Zihni, Sybill Trelawney'nin kristal küresi gibi hep hayırsızlıklar görüyordu.

Somut bir kanıtı yoktu ama seçim gününün sakin geçmeyeceğinden emindi. İskambil Çetesi'nin bir kez daha ortaya çıkacağına emindi. "Eğer bugünü rahat bırakacak olsalardı altı ay önce eylem yapmazlardı," diye düşünüyordu. Kimdi onlar? Avarya'dan ne istiyor ya da ülkeye ne anlatmaya çalışıyorlardı? Kurtuluş İskambilcilerin her eylemini onaylamasa bile onlara karşı duygu ve coşkudan doğan bir yakınlık duymadan edemiyordu. Belki aklen karşı çıkması gerekirdi ama hisleri tersini söylüyordu. Belki, diye düşünüyordu, onlar meşum gidişatı değiştirip olacakları engelleyecekti.

Nehirde sürüklenen bir yapraktı o. Nehrin aktığı yeri görüyor fakat akışa müdahale edemiyordu. Bildiği her şeyi söylese olacakları değiştirebilir miydi acaba? Meçhul... Ailesine duyduğu sevgi ağzını kapalı tutuyordu. Bir de şöyle düşünerek rahatlatıyordu kendini: Nehrin debisini değiştirme gücü olanlar susarken onun dedikleri ne kadar işe yarardı? Yaprak, nehre ne kadar söz geçirebilirdi?

O, Wilhelm Tell miydi? Oku isabet ettirmeyi bilir miydi? Elleri böylesine titrerken hedefe varacağından emin olmadığı oku nasıl ve niye atsın, hele elma, değer verdiklerinin kafasının üstündeyse? Kızıl Elma Partisi'nin merkez binasının önüne kadar koşup "Yaz!" diye bağırmak istedi. "Kaç da kurtar kendini!"

Sıtmaya yakalanmış gibi titredi. Kitaplığının kapaklarını açıp selüloz ve mürekkep kokusunu içine çekti. Burası onun mabediydi. Kalbinin delişmen atışı ancak bu kutsal havayla sakinleşebilirdi.

Ajandasını çıkarıp önceki seçim gününde olduğu gibi duygularını not etmek üzere ilk boş sayfayı açtı. Bir önceki sayfaya eliyle not ettiği alıntıyı okuyunca suçüstü yakalanmış gibi titredi.

"En aşağılık ihtiyaç, içini dökme, itiraflarda bulunma ihtiyacıdır. Ruhun kendini dışarıya ait kılmaya duyduğu ihtiyaç yatar bunun altında. Huzursuzluğun Kitabı, Fernando Pessoa"

Kurtuluş, en sevdiği yazarın aşağılıkça dediği ihtiyacı her hücresinde hissediyordu. Ruhu bedenine ağır geldiği için dışarı çıkmak istiyordu. Beyninin kıvrımlarında saklanan bilgiler haykırışlarla havaya karışmak istiyordu. Yıllar önce bir kez susup yok saymıştı. Bu yüzden, sırf bu ortaya çıkmasın diye, yine susmalı ve yok saymalıydı. Kader oldukça zarif bir şekilde cezalandırıyordu onu: bir zamanlar yaptığı hatayı, şimdi göz göre göre tekrar yapmaya mahkûm ederek ve çekeceği vicdan azabını bile bile.

Avarya OyunlarıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin