Benim Yarın Düğünüm var.

Start from the beginning
                                    

Kahve fincanımın tepesine bakarak düşüncelere dalmıştım. Rüzgar sessizliğime daha fazla dayanamayıp konuşmaya devam etti.

"Benim tek istediğim seninle olmak. Sadece seninle. Sen de sadece benimle ol istiyorum. Doyumsuz annemle, hasta babamla ya da hastalıklı abimle değil. Ben garip bir çocuk doktoru, Rüzgar Aksoy'um. Benimle sadece ben olduğum için evlenir misin küçük kız?"

Eridiniz değil mi? Benim kalbim yaz günü güneşte kalmış vanilyalı dondurma kıvamında.

"Bu bir evlenme teklifi mi?"

Her genç kızın duymayı beklediği bazı sözler vardır. Seni seviyorum, benimle evlenir misin, pırlantanı nasıl istersin gibi cümleler işte, bilirsiniz. Bazı düşünceler kelimelere döküldüğünde daha güzel olmuyor mu sizce de?

"Seni babandan istedim ben deli kız. Evlenmek istediğimi daha yeni mi anlıyorsun acaba?"

Kaşlarımı çattım ve surat ifademi küskün bir hale getirmeye çalıştım.

"Neden romantik olamıyorsun ki?"

Rüzgar sırıtarak yüzüme baktı. Gözlerindeki ışıltı kalbimde yumuşak bir dokunuş gibiydi. Bana her baktığında böyle gülümsemesi için ne feda etmem gerekirdi? Hepsine razıydım.

"Dedi evlenmeden yanına yaklaştırmayan küçük cadı."

Gözlerimi devirdim.

"Romantizmden anladığın sapık şeylerse almayayım. Ama güzel sözler, jestler de romantiklik sayılır. Erkeklerin anlamadığı bir şekilde biz kadınlar bunlara da razıyız yani. Bil istedim."

Rüzgâr dudaklarını düz bir çizgi halinde birleştirip bana hınzır bir ışıltı ile parlayan zümrüt gözlerini dikerek ruhumu gıdıklamayı başardı. Kendimi tehlikeli bir oyunun içinde hissedip korku ve heyecan yüklemesi ile kalbime kan pompalamaya başladım. Hayır onu kışkırtmak değildi niyetim. Ama birazcık öyle yapmış olabilirdim.

"Bunu aklıma yazacağım gül güzeli." Kahvesinden bir yudum aldı. "Ne yapıyoruz şimdi? Bir karar verdin mi?"

Tüm sorumluluğu benim üzerime bırakmış olması rahatsız edici olsa da kendimi karar mekanizması olarak hissetmek de biraz gururumu okşamıştı.

"Şimdi ailenden habersiz benimle evleneceksin. Ama benim ailemin haberi var. O zaman ben seni kaçırmış oluyorum." Kahkaha attım. Bu terslikte bir iş vardı. Ve komik görünüyordu.

Rüzgar ellerini göğsünde birleştirip hayret nidası ile "Ay ben şimdi kocaya kaçmış kız mı oluyorum?" dedi yapmacık bir şekilde. Birbirimize kısa bir an baktım ve kahkahalarla gülmeye başladık.

Okuduğum hiçbir kitaba, izlediğim onca romantik filme, dinlediğim aşk hikayelerine benzemeyen bizim hikayemiz de böyleydi işte. Hayat kadar karmaşık masal kadar güzel ve bazen gerçek olamayacak kadar zor. Ama yine de onunla olmaya değecek acılar kazanmıştım. Hepsinden razıydım. Hepsini alıp başımın üzerinde, kalbimin ortasında, avucumun içinde gezdirebilirdim. Eğer yanımda o olacaksa tüm yel değirmenlerine gözüm kapalı savaş açabilirdim. Ve eğer Rüzgâr bana yel değirmenleri ile savaşacağını söylerde onunla yan yana durup hepsine karşı koyabilirdim. Böyle de bir aşıktım işte. Beni sorgulama sevgili okuyucu. Ben kalbimi sorgulamayı çoktan bıraktım.

Kahvelerimiz bittiğinde nüfus cüzdanımı Rüzgar'a teslim etmiştim. Sonra pizzalarımız geldi. Ağzımın tadı mı güzeldi kafam mı güzeldi bilmiyorum ama yediğim en lezzetli pizzaydı. Pizzalarımızı yerden televizyondan Ruhların Kaçışı animasyon filmini izledik. Ben daha önce de izlemiştim ama bunu Rüzgar'la beraber tekrar etmek filme başka bir tat, başka bir duygu katmıştı.

"Sanırım senin sevdiğin şeylere alışmak beklediğimden da kolay olacak."

Rüzgar'a baktım. Benden kaçıyor gibi koltuğun diğer ucunda oturuyordu. Bunu daha öncelerde benim yaptığımı düşünürsek şimdi ondan geri dönüş alınca oldukça itici ve kırıcı bir davranış olduğunu da fark etmemi sağlamıştı. Eğer bana dokunursa ya da ben ona dokunursam hani o filmlerde bir anda birbirine aç vahşi hayvanlar gibi saldıran aşıklar gibi ne olduğunu bile anlamadan birbirimizi kül edeceğimizi biliyordum. Bu beni korkutuyordu.

"Bu bir iltifat mı acaba?"

Rüzgâr derin bir nefes aldı. "Şu an çok yakınımda duruyorsun küçük kız," dedi bastırılmış, boğuk bir ses tonuyla. "O ince ses tonunu kullanmaya devam edersen kanepeyi ateşe verecek şeyler yapabilirim."

"Kanepeye yazık olurdu tabi," dedim yutkunup titreyen ellerimi dizlerime doğru bastırarak. Ensemden alnıma doğru uçuşa geçen bir ateş topu nefes almamı engelliyordu. Rüzgar'ın kanepeden yavaşça benim yanıma doğru kaymasını hipnoz olmuş gibi donuk gözler ve hissiz bir bedenle izledim. Yakınıma doğru gelirken ona itiraz etmemi bekliyor gibiydi. Ama ben tek bir sesli harfi bile dudaklarımdan dışarı atacak gücü kendimde bulamıyordum.

"Bana dur de küçük kız," dedi Rüzgâr. Sanki bunu söylememi gerçekten istiyormuş gibi acı çeken bir ifade gözlerine yerleşti.

Benimse kafamda "Hadi deli oğlan, hadi belime dolan..." diye başlayan şarkı Hadise'nin tiz sesi ile beraber çalmaya başlamıştı bile.

İşler kontrolden çıkmak üzereyken her türk filminde olan o sahne bizim için de vuku bulmuş ve ısrarla çalan kapı ile inatlaşıp onu duymazlıktan gelen Rüzgâr arasında kısa süreli bir mücadele olmuştu. Sonunda kapı kazandı tabi. Kapı bir Rüzgâr sıfır.

Gelenler Betül ve Yağız'dı. Kavga etmiş gibi görünüyorlardı. İkisi de asık suratlı ve sessizdi. Yağız Betül'ü eve bıraktı ve kapıdan içeri bile girmeden gitti. Oysa kapının önünde yatmak gibi huyları vardı.

O gece Betül'den doğru düzgün bir bilgi alamadım. Ama artık bu ikilinin arasındaki her neyse onu öğrenmek ve elimden gelen tüm pozitiflikle sevenleri bir araya getirmek istiyordum.

Tabi önce gitmem gereken bir nikah vardı. Bu konu biraz daha beklemek zorundaydı.

Mavi Kuş ile Küçük KızWhere stories live. Discover now