İşler Karışıyor

954 99 120
                                    


Saçlarımda dolaşan ılık ve yumuşak bir dokunuşun tenimde oluşturduğu his ile karma karışık rüya aleminden ondan da karışık dünya alemine geri döndüm. Aslında uykum açılmamıştı hatta gözlerimi bile açmamıştım. Ama o tanıdık dokunuş, burnumu gıdıklayan aşina olduğum koku beni kendine çekiyordu. Gözlerimi zorla da olsa açtım ve karşımda yorgun ve bitkin bir yüzle bana bakan Rüzgar'ı gördüm. Onu görmek kalbime tarifsiz bir rahatlama da getirmişti.

"Gelmişsin," dedim mayışmış ve uyanamamış mahmur bir sesle.

"Sana geleceğimi söylemiştim," dedi Rüzgâr yüzünde yorgun ama tatlı bir tebessümle. Ona bakmaktan kendimi alamıyordum. Yattığım yerden doğrulmak için bile hareket etmemiş ve bana bakışlarından mahrum kalmamak için gözlerimi dahi kırpmamıştım.

"Çocuklar nasıl oldu? Seni nasıl bıraktılar?"

Yerimden hızla doğrulunca Rüzgâr da ayağa kalktı.

"Çocuklar biraz daha iyi. En azından hepsi tehlikeyi atlattı diyebilirim. Bundan sonra yapabileceğim tek şey onları sık sık kontrol edip verdiğim talimatları ve ilaçları doğru veriyorlar mı diye bakmak olacak."

Bakışlarımı yere indirdim.

"Yani hepsi iyileşecek mi?"

Sesimde söylediğine inanmayan bir insanın kararsız tınısı vardı. O kadar hastaydılar ki iyileşebileceklerini sanmıyordum.

"Bazılarında kalıcı hasarlar olabilir. Özellikle ciğerlerinde. Ama hepsini iyileştirmeye çalışıyoruz. En azından öyle ümit ediyorum."

Rüzgar benden çok daha fazla umutlu görünüyordu. Hatta bende hiç olmayan bir duygu ile karşımda duruyordu. O çocuklar için üzülmekten başka kalbime değen bir duygu yoktu benim.

"Ya sonra? İyileşseler ne olacak ki?"

Başım önümde ellerim dizlerimde duruyordu. Bakışlarım ellerime odaklanmıştı. Sesim titrese de ağlamaklı olduğum için değil öfkemden titriyordu. Ne olacaktı? O çocukları daha iyi bir hayat beklemiyordu k? Kim bilir iyileşseler bile ne kadar yaşayabileceklerdi? Ya da ölmüş olmayı dileyecek kadar acı bir hayat önlerinde onları bir zebani gibi beklemiyor muydu? Bu onların ilk hastalıkları değildi ve son hastalıkları da olmayacaktı.

Elimin üzerine değen ılık temas ile irkildim. Başımı kaldırdım. Rüzgar'ın yorgun bakışlarını yakaladım. Ne kadar yorgun olsa da gözleri pahalı bir mavi safir taşı gibi ışıldıyordu.

"Onları kurtaracağım Gül güzeli. Bana güvenmiyor musun?"

Ona güveniyordum. Ama yine de bunun nereye gideceğini bilmiyordum. Yel değirmenleri artık yel değirmeni değildi. Onları ben de görebiliyordum. Ve gördüklerim beni korkutmuştu. Onlar koca, güçlü ve tehlikeli canavarlardı.

"Güveniyorum," dedim kısık ve boğuk bir sesle. Başımı yine önüme eğdim.

"Hadi gel," dedi Rüzgar ve elimden çekiştirdi. "Burası çok rahatsız. Benim yatağıma gidip biraz uzanalım."

Elimi geri çektim. Rüzgar durdu ve bana baktı.

"Ne oldu?" diye sordu.

"Seninle gelemem. Seninle aynı yatakta uyuyamam."

Başımı iki yana hızla salladım. Hayır, onunla beraber yatacak değildim. Bunu daha fazla sürdüremezdim. Ben böyle yetiştirilmiş bir kız değildim.

"Neden? Daha önce beraber yatmıştık. İyi bir uyku arkadaşı değil miyim? Horluyor muyum yoksa? Ağzım mı kokuyor?"

Rüzgar kaşlarını çatmış yüzüme bakarken istemeden kıkırdadım.

Mavi Kuş ile Küçük KızOpowieści tętniące życiem. Odkryj je teraz