Hasta Doktor

1.1K 146 150
                                    


İlk iş günümü atlatma kutlamasını tüm gün uyuyarak yapmıştım. Aralarda babam ya da Han uyandırdığı için ortada biraz dolanmış, namaz kılıp yemek yemiş ama yine kanepede ya da bahçedeki salıncakta uyuya kalarak tüm gün uyku istihkakımı doldurmayı başarmıştım. Tabi gece dokuzdan sonra Han uyumasın diye maymunluklar yapıp gece üçe kadar kitap okuduğum da doğrudur. Sonuç olarak gecem ve gündüzüm tamamıyla birbirine karışmış tabiri caizse hayatımın yörüngesi kaymıştı. Buna haftada üç gece nasıl dayanacağımı düşünürken ilk haftamı yarı uykulu yarı uyanık, geceleri zombi gibi gündüzleri uyuyan prenses gibi geçirerek bitirmiştim bile. İkinci haftam daha kolaydı çünkü neler yaşayacağımı bildiğim için kendime bir düzen oturtmaya başlamıştım. Bu sırada Rüzgâr Aksoy hiç nöbete gelmemişti. Hatta Sena son günlerde sabah mesaisinde de olmadığını duymuş ve şaşkınlıkla bana söylemişti. Adam kolay kolay izin kullanmayan tam bir işkolik demişti. Hatta nöbeti olmasa bile geceleri gelir hasta bakarmış. Bazı geceler yeni doğan ünitesini kontrol için şöyle bir uğrarmış. Ama son iki haftadır ortada görünmediği için bunlar bana pek inandırıcı gelmemişti. Ama bunu düşünecek fırsatım da yoktu. Sadece gecenin üçünde yemekhanede Sena ile konuşurken ve arada acile gelen küçük bir çocuğun hasta kaydını yaparken aklıma geliyordu.

Bahçedeki salıncakta oturmuş hafif ılık arada bir soğuk esen rüzgarla serinleyen havanın tadını battaniyeme sarınarak çıkarırken elimdeki kitaba dalmış ana karaktere sövüp erkek karakterin gözünün ortasına yumruk atmamak için kendimi zor tutuyordum. Tamam fantastik karaktersiniz ama bu kadar da salak olmanıza gerek yok. Kötü karakterin her sözüne inanıp birbirinize düşerseniz bu seri bitmez. Kendi kendime söyleniyordum ki Eyşan'ın "Gülce Abla!" diye bağıran sesi ile fantastik alemlerden kopup dünyevi hayatıma geri dönüş yapmıştım. Ruhum henüz bulunduğu yeri idrak edemiyordu. Ama Eyşan bunu önemsemediği için omuzumu dürterek benim dikkatimi çekmeye ve kulağımın dibinde adımı haykırarak kulak zarımı delmeye çalışıyordu.

"Ne var Eyşan? Yeter kör oldum, bağırma artık."

Eyşan bir an durdu ve bana baktı.

"Kör mü oldun?" diye sorarken afallamış görünüyordu. Eh kız bana daha alışamadı tabi.

"Ay dalgınlıkla öyle dedim kitaptaki kız kör oldu da. O aklımda kalmış canım. Sen bana aldırma. Bir şey mi diyecektin? Böyle heyecanlı heyecanlı dibimde bittiğine göre..."

Sevimli bir şekilde gülümsemeye çalışıyordum ama Eyşan bana gözlerini kısarak bakıyordu. Akli melekelerimin yerinde olup olmadığı konusunda şüpheye düştüğüne emindim. Bir süre bekleyip sonra omuzlarını düşürdü.

"Annem seni çağırdı. Büyük hanımın istediği bir şey varmış. Neyse annem sana anlatır gelince. Ama hemen gel tamam mı? Annem bekletilmeyi sevmez."

Kaşlarımı kaldırdım. Bekletilmeyi sevmezmiş! Burada herkes ağa paşa mübarek! Bir şey demedim. Tamam geliyorum diyerek boyu küçük aklı ve kibri boyundan büyük kızı beklemeyi sevmeyen annesinin yanına yolladım. Sonra yerime kurulup kitapta kaldığım sayfadan bölüm sonuna kadar kaç sayfa var diye baktım. Bilirsiniz, bölüm ortasında bırakılan kitap insanı merakta bırakır. Bütün gün o kıza ne oldu acaba diye düşünüp durursunuz. En azından ben öyle yaparım. Çok sayfam yoktu o yüzden bölümü bitirmeye karar verdim.

Küçük eve giden patikada ayağımı sürüyerek isteksizce ilerliyordum. Dünyanın düzeni değiştiremeyeceğimi biliyordum ama kendimi bu düzende ezdirmemek için elimden geleni yapmam gerektiğini de biliyordum. Ben kimsenin emir eri değildim. Fatma'nın da emrinde çalışmıyordum. Beni durup durup ayağına çağırmaması gerektiğini uygun bir dille ona söylemem gerektiğini düşünüyordum. Eğer burada birbirimizin yüzüne bakacaksak orta bir yol bulmalıydık.

Mavi Kuş ile Küçük KızWhere stories live. Discover now