BÖLÜM 18. "Geçmişin yaraları"

138 93 14
                                    

"Hayat her zaman ilginçtir. Bilemediğimiz gerçeklerle, süprizlerle doludur. Çekilen tüm acılar en sonunda büyük bir güce dönüşür..."

Bright'ın içeri dalması, kız kardeşi Jiyang'ı ve annesi Lilith'i görünce hepsi bir an durar. Lilith oldukça sinirli olan Jiyang'ı sakinleştirmeye çalışıyordu ama başaramamıştı.
Uzun bir sürenin ardından Bright annesini görüyordu:

Uzun bir sürenin ardından Bright annesini görüyordu:

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

Hiç değişmemişti. Yaşına göre her zamanki gibi güzeldi. Değişen tek şey şimdilik sadece duygulardı...Jiyang ise annesine sinirle ve üzgünlükle bakıyordu. Bunun sebebi ortadaydı. Annesini öldü bilmesine rağmen bir kadın çıkıp gelmiş ve annen'im demişti. Nasıl sinirli olmaya bilirdi ki.?
Sadece annesine değil, Bright'a ve amcasına, ona yalan söyleyen herkese sinirliydi. Bir sürelik duraksamanın ardından Bright hızla Jiyang'a yaklaştı ve ona sımsıkı sarıldı. Jiyang ise ağlıyor her şeyi redd ediyordu. Bright annesi Lilth'i görmezden geliyordu. Onun bu davranışı sadece kız kardeşini umursadığını gösteriyordu. Annesine bakmıyordu bile. Lilith onlara yaklaşmak, sarılmak ve çocuklarını bağrına basmak istedi...ama yapamadı. Daha fazla dayanamadı ve dışarı çıktı.

Bright Jiyang'ı sakinleştirdi ve oturdular. Jiyang'ın olanları Bright'dan değil de annesinin ta kendisinden duyması onu etkilemişti. Annesini öldü bildiği için durum daha kötüydü. Bu yüzden de Bright nereden başlayacağını bilmiyordu. Tereddüt ederek konuşmaya başladı:
Bright: Jiyang, ben-
Jiyang Bright'ın sözünü tamamlamasına izin vermedi:
Jiyang: Hiç bir şey duymak istemiyorum. Ne olduğunu biliyorum tamammı!

Sinirliydi ve haklıydı da. Bright başka bir şey demedi ve sessizce odanın bir köşesine bakarak durdu.
Bunca zamandır Jiyang'dan bunu saklamak doğru bir şey değildi. Bright'da biliyordu bunu amma Jiyang'ın ne kadar meraklı olduğunuda biliyordu. Eğer bilseydi annesini bulmak ve neden onları terk ettiğini sormak, anlamak için arayacaktı o kadını. Bright sadece kız kardeşini korumaya çalışıyordu. Jiyang bunu anlamıştı zaten ama sinirliydi. Amcası Ammon'un ve üstüne en çok güvendiği kişinin, kendi abisi Bright'ın bile yalan söylemesine kızıyordu. Annesi denen o kadının onları bırakıp gittikten bir kaç yıl sonra tekrardan çıkıp gelmesine kızıyordu asıl...
Şimdilik konuşmak istemiyordu. Kendini toparladı ve Bright'a taraf dönmeden söyledi:
Jiyang: Yalnız kalmaya ihtiyacım var. Uyumak istiyorum.

Bright derin bir iç çekti. Ayağa kalktı, dedi:
Bright: Nasıl istersen.

Ardından odadan çıktı. Annesi Lilith ile konuşmalıydı. İçinde bir orman vardı ve alev alev yanıyordu...

Bright gittikten sonra Jiyang yorganını başına kadar çekti ve derin bir acıyla ağlamaya başladı. Belki bu ona iyi gelir diye düşündü. Kafasında sorular dönmeye başladı. "Bunca zamandır yaşıyormuydu", "Yaşamasına rağmen neden şimdiye kadar gelmemişti", en esası "Neden onları bırakıp gitmişdi". Bunları düşünürken çoktan uykuya dalmıştı bile. Gece yarısı terler içinde uyandı. Rüyasında Kwan'ı görmüştü. Tam hatırlamıyordu Kwan yine cehenneme saldırıp onu kendisiyle tekrardan esir gibi alıp götürmüştü. Bu kadar endişelenip korkmasının sebebini de tam olarak bilmiyordu. Sadece Kwan'ın onu o gün serbest bırakmasına minnettardı. Yeniden sakinleşti ve uyudu. O kadar derin bir uykuya dalmıştı ki pencerenin çaldığını duymamıştı. Gözlerini zorlukla açarak pencereye baktı. Birileri iki saatdir pencereyi tıklayarak onu uyandırmaya çalışıyor olmalıydı. Jiyang söylene söylene yerinden kalkarak dedi:
Jiyang: Kapıyıda çala bilirdin. Kimsin.?

İBLİSİN YARDIMI | TEXTİNGWhere stories live. Discover now