Düello?

0 0 0
                                    

"Memleketinden, bedeninden, kişiliğinden ve ruhundan nefret ede ede kinle dolup taştın. Artık her şeye karşı öfkelisin, çünkü kafan çok karıştı. Seni anlıyorum, Ruslan. Seninle aynı yoldan geçiyoruz."
Fyodor, silahı Russel(yani Ruslan)'in alnına hizaladı.
"Benim öfkemi anlıyorsun, çünkü sen de memleketinden, bedeninden, kişiliğinden ve ruhundan nefret ediyorsun. Haksız mıyım?" dedi Russel, omzunu tutarak vücudunu gerdirdi.
Fyodor, canı sıkılmışçasına sürgüyü çekti, ellerşni serbest bıraktı.
"Ediyordum. Eksiğin var."
"Nefret iz bırakır, Ludmil. Ne kadar inkar edersen et, içinde kaldı."
"Deneyimden konuşuyorsunuz galiba, Profesör?"
"Hm... Deneyim denilebilir, Peder."
Fyodor güldü, kendi ironik sözlerine aynı seviyede bir cevap bulabilmek sevindirmişti.
"Benim kafadansın, ne yazık ki bu ovadan sadece birimiz hayatta çıkacak."
"Üzücü... Yine de, neden burası? 30 metre aşağısı köy. Silah sesleri duyulabilir."
"Hayatta kalan fazla avantajlı çıkardı. Biraz aksiyon, anlarsın ya."
"Anlıyor gibiyim..."
"Ruslan, ikimizden birinin son günü olacak. Onaylıyor musun?"
"Evet. Çok konuşuyorsun, ihtiyar. Silahı ver de başlayayım."
Ludmil (yani Fyodor) silahı yere koyup ayağıyla itti, Ruslan eğilip aldı. Önce namluya bakmaya yeltendi, sonradan oyunu bozacapını anlayıp silahın ucunu şakağına dayadı.
Boş patladı.
Silah Ludmil'e geçti, direkt kalbini nişan aldı.
Boş patladı.
Ruslan, silahı aldığında daha bir ağır geldi. Yutkundu, ilk defa adrenalin yerine saf korku hissediyordu. Ludmil ise dimdik duruyor, mimiğini bile hareket ettirmiyordu.
2 tur daha boş patladıktan sonra, mermi Ruslan'a denk geldi. Yüzü beöbeyazdı, gözleri açılmıştı.
"Önünde... Kendimi mi vuracağım?"
"Mhm. Silah kullanmayı da ben mi öğreteyim?"
"Pekala. Ölmeden önce 2-3 laf yapayım bari, iznin var mı?"
"Buyur."
Ruslan, iki üç adım yaklaşarak Ludmil'in omuz hizasına geldi. Ters yöne baksalar da aynı hizadaydılar.
"Adını duyduğumdan beri, aklımda bir yer edinmeyi başardın, Şair. Senin hakkında hala anlamadığım şeyler var... Neden ben değil de sen Rahipsin?"
"Aklını takdir etsem de... Bu kadar basit bir soru mu yer kapladı? Yazık olmuş. Şöyle anlatayım; Kilise'de kimin kinliği altında rahiplik yaptın?"
Ruslan durdu, afallamıştı. Omzundan doğru Ludmil'e bakmaya çalıştı ancak yüzünü göremiyordu.
"Yani..."
"Evet, Ruslan. O kimlik, o kıyafet, o sözler ve o kilise bana ait."
"... Peki ya Oliver? Onun bundan haberi yok mu?"
"Kendi lafını unutuyorsun, Ruslan. Babanın bildiği her şeyi biliyorsun."
"O zaman... Sen Oliver'ı bile mi?!"
Ludmil kıkırdadı.
"Adi herif... Aslında, benimle oynaman hata olmuş... Bir sikkenin iki yüzü değil miydik, Ludmil?"
Ludmil, başıyla onayladı.
Ormanda, ne kadar ağaçta oturan karga varsa yüksek bir silah sesiyle oturdukları yerden kalktı, gökyüzünde uçuştu. Ludmil, ağaca yaslanmış, kalbini tutuyordu. Gülüyordu bir yandan.
"Bir akıllı sensin ya."
Ağaçların arasından 2 arazi aracı belirdi, aracın birinden polisler, diperinden ise uzun, şık giyinimli sarışın bir adam çıktı.
"Russel Blackwood, kasten adam öldürmekten tutuklusunuz. Silahınızı bırakın ve ellerinizi havaya kaldırın!"
Russel, silahı yere atıp ellerini havaya kaldırdı. Bir yandan sarışın adama bakıyordu. Adam, sigarasından uzun bir nefes çekip yanındaki adamlardan birinin tuttuğu kutuya attı, Ludmil'in "cansız" bedenine doğru eğildi.
"Имбецил..."

WritingsWhere stories live. Discover now