Kafir Kilise

8 1 0
                                    

Bu roman 2011 yılında geçmektedir ve tamamen hayal ürünüdür.

I

Times Gazetesi, 2001 Ekim Basını.
4 ay önce ortadan kaybolan -Soyisim sansürlenmiş- ailesinin en büyük oğlu(20) Orion tren istasyonunun yakınlarında bulundu. İşte bulunan çocuğun ifadesi; "Babam, ben ve 15 yaşındaki kardeşim tren istasyonunda bekliyorduk. Ben lavaboya gittim, geldiğimde babam yoktu, kardeşim korkmuş bir şekilde bana bakıyordu. Neler olduğunu sorduğumda, 'Babamı tutukladılar, nereye götürdüler bilmiyorum.' dedi. Babamdan 2 hafta sonra kardeşim kayboldu." Aranan çocuk ile piskologlar konuştu, çocuk piskoloğa "Bana inanıp inanmamakta özgürsünüz. Elbette, babasını trene ittikten sonra köprü altında kardeşinin fişini çeken bir hasta da olabilirim. Ancak onları ben yoketseydim şu anda beni öldü biliyordunuz. Eğer benim adım -isim sansürlenmiş- ise, ben de-

"Kahretsin! Yine beklenmedik bir sayfa yırtığı daha. Neden bir insan en eski kağıtları bile yırtar ki? Bu çocuk kim? Ve günümüzün devletlerini korkutan "Bay R" ile ne alakası var? Bunların cevabını almadan ölmeyeceğim, yeminimi bozmak için mi uğraşıyor bunlar?"
Aleksander sinirle çalışma masasından kalktı. Turuncuya çalan kahverengi saçlarını geriye attı. Bu dava neden ona bırakıldı diye düşünürken diğer elemanların sadece okul okumuş gerizekalılar olduğunu hatırladı. Ona göre ondan iyisi yok tabi. Evet, her şey harika gidiyordu. Bilgisayarda birkaç evrak ve dosyaya göz atarken eve geldiğinde üstünü değiştirmediği aklına geldi. Kol saatine baktığında saatin 02:00 olduğunu gördü. Masadan kalkıp odasına geçti. Gömleğini çıkardı ve bol, turuncu bir tişört giydi. Altına da dizine gelen bir şort giydi ve kendini yatağa attı. Gözleri ağırlaştı. Aklına çocukluğu geldi. Nasıl da neşeliydi.. "Baba! Baba! Ben de senin gibi birisi olmak istiyorum!" Dediği günler.. o zamanlar kaç yaşındaydı acaba? 12? 10? 7? Hatırlamıyordu. Bir heyecan hissetti. Evet, içindeki çocuk ölmemişti. Halâ heyecanlanınca hiperaktif davranıyordu. Halâ otobüs yolculuklarında midesi bulanıyordu. Aslına bakarsak, geçen yıllar - ve belinin ağrıması- dışında hiçbir değişiklik yoktu. Gözlerini kapattı ve uyudu. Yarın erken kalkması gerekiyordu.
Alarmın ötmesi ile uyandığında saat 06:15 idi. Esnedi ve yataktan kalktı. Mutfağa gidip çaydanlığa su doldurdu, o kaynayana kadar her zamanki gibi soğuk bir duş aldı ve beyaz gömlek + dikey gri çizgili siyah pantolon kombinini giydi. Üstüne ne olur ne olmaz klasik kahverengi uzun bir ceket aldım. Mutfağa geri girdiğinde su kaynamıştı. Kahvesini termosuna doldurdu ve suyu ekledi. Biraz da süt ekledi ve kapağını kapattı. Bir elinde kahve bir elinde ofis çantası evden çıktı. Otobüs durağına yürüyordu. Dün gece yağmur yağmıştı, bundan dolayı yerler ıslaktı. Rahatsız edici bir kasvet vardı. Adetâ bir polisiye kitabında anlatılan sokaklar gibi. Havanın soğukluğu ellerine çarpıyordu. Islak çimen kokusu ciğerlerine doldu. Az insan vardı ve hiç ses yoktu. Kendi adımlarını bile duyuyordu. Yaklaşık 5 dakika sonra otobüse bindi. Otobüste yanına bir bey oturdu. Turuncu boğazlı bir kazak, üstüne de doktor önlüğü gibi bir önlük giymişti. Klasik siyah bir pantolonu vardı. Siyah, ensesine gelen saçları ve gözlüğü vardı. Nedendir bilinmez, içinden bir ses bu beyi tekrar göreceğini söyledi. Bey ile aynı durakta indiler. İndikten sonra bey, Aleksander'a bir kağıt uzattı. "Bu adrese nerden ulaşabilirim, bir bilginiz var mı?" Dedi. Aleksander kağıda baktı. Adres çalıştığı binanın adresiydi. Şaşırdı. Beye "Tam da gösterdiğiniz adrese gidiyordum, isterseniz benimle gelin." Dedi. Bey kafasını salladı ve gülümsedi. 10 dakika yürüdükten sonra binaya vardılar. Bey Aleksander'a teşekkür etti ve binaya girdi. Tabi Aleksander de girdi fakat ilgisini çeken bir şey olmuştu. Bey arkasını döndükten sonra hızlı bir şekilde merdivenlerin o tarafa yürümüştü. Adresi bilmeyen biri binanın içini nasıl biliyordu ki? Aleksander, fazla düşünüyorum deyip kendi ofisine geçti. Eşyalarını düzenledi ve bilgisayarı açtı. Hava korkunç derecede kasvetliydi. E-postası yine saçma sapan 'vakalarla' doluydu. "Bay Carmasel, 3 hafta önce eşim ortalıktan kayboldu. Bay Carmasel, annem şüpheli bir şekilde öldü." Peh. Gerizekalı adam. Bu insanlardan nefret ediyordu. Davaları kısaca okuyup birkaç imzalanması gereken evrağa imza attı. Bunlar da abartılacak birşey değil. 5 gözaltı 3 tutuklama evrağı falan filan. "Her gün aynı geçiyor. Aptal herifler. Dünyanın dayattığı sisteme boyun eğmek eğlenceli gibi davranıyorlar. Eğlenceli olsa boynumu öne kırardım. Her şeyden nefret ediyorum. Babamın davasını açayım, istifa edeceğim."
Aleksander adına özür dilerim, biraz duygususzluk kustu. Bağışlayın, hareketlerii kontrol edemiyor. İnsanlık hali işte. Bu dediklerini düşünürken aşırı derecede yüksek bir cam kırılma sesi duyuldu. Üst kattan. Koltuğundan fırladı ve üst kata personel merdiveninden çıktı. Eli kemerine bağlı silah kılıfındaydı. Üst kata çıktığında onu gördüm. Otobüsteki bey aşırı işe yarayan asistanıyla boğuşuyordu ve anladığı kadarı ile korkuluklardan birinin camı kırılmıştı. Şiddete meyilli değildi ancak o an beyi takdir etti. Bey asistanın gömlek yakasından tutmuş, korkuluktan atmak üzereydi. Tabii olayın içinde gireceğini anladı ve ikisini ayırdı. Herkes başlarına toplandı. Asistanına ilkyardım yapıyordu çünkü bey iyi pataklamıştı. Beye döndü ve "Sorun ne?" Diye sordu. Bey sinirliydi. "Aleksander denilen adamı arıyorum. Müfettiş galiba." Dedi. Beni neden arıyor olsun ki, diye düşündü. "Buyrun, Dedektif Müfettiş Aleksander Carmasel benim. Bir probleminiz var ise ofisime de gelebilirdiniz. Kavga çıkarmaya gerek yoktu." Dedi. Aleksander'a göre adamın niyeti kavga değildi. Asistanı kendine geldikten sonra ofisine girdi. O bey ile, ancak bey kelepçelenmişti.. Asistan titrek bir şekilde konuşmaya başladı. "Müfettiş, bu bey Doktor Russel. Şahin'den gelen haberler sizin onun yanında duracağınızı bildirdi. Maaşınız ve silah desteğiniz devam edecek. Zarar görürseniz Şahin Ordusu'ndan destek alabilirsiniz."Aleksander İçimden sağlam bir küfür etti. "Kim ola ki bu adam, eli baltalı katil falan mı?" Dedi. Bey gülerek cevap verdi. "Daha beteri." Evrakları bir yana toplarken aynı zamanda beyi inceliyordu. Malesef ondan uzundu. 1.90-1.94 boylarında biriydi. O de kısa değildi aslında. Doktor durdu ve güldü. Eğildi ve kulağına fısıldadı; "Beni sadece resmiyette koruyorsun, Carmasel." Bu laf Aleksander'a ağır geldi. Doktor sırıtarak "Aleksander, biraz işim var o yüzden acele etsen daha iyi olur." Dedi. Etrafı topladı. Gerekli evrakları alırken bir kağıdın arkasında bir telefon numarası gördü. 3 seçenek vardı. Ya şehirdeki fahişelerden birinin numarasıydı, ya her ne satarsa satsın bir tüccarın. Diğer seçenek ise birinin numarasını alıp unutmasıydı. Çok düşündüm, diyerekten çantasını hazırladı. Binadan çıktılar. Doktor sürekli saatini kontrol ediyordu. Bana baktı ve gülümseyerek "Siz kime çalışıyorsunuz?" Dedi. Aleksander ağzımdaki kahveyi tükürecek gibi oldu. Gerektiğinden fazla şey öğrenmişti. "Devlete." Diye cevap verdi. Doktor yine güldü. "20 yaşlarındaki birinin müfettiş olması mı? Hadi ama. Dedektif olmanı anlarım ama müfettiş?" Aleksander sinirlendi. Elindeki kahveyi üzerine dökmek istedi ama hayır, kendini ele verebilirdi. "20 yaşında değilim." Diye cevap verdi. Az çıkan sakalını kesince çok küçük duruyordu. Hele 1.77 boyuyla. Topuklu giymeyi bile düşünürdü. Doktor, "Kaç yaşındasın o zaman, dedektif?" Diyince şimdiden sinirlerimi bozuyorsa, hiç anlaşamayacağız diye düşündü. "84'lüyüm." Dedi. Doktor, "Aramızda 3 yıl mı var? İnanmam." Dedi. Aleksander, ikinci bir şok yaşadı. Doktoru gördüğünde en küçük 73 doğumludur diye düşünmüştü. Yanında çok küçük kalıyordu. Tanrım, boyumdan nefret ediyorum, diye düşündü. Nerede kalmıştık? Öyle böyle doktorun evine geldiler. Gayet ferah tasarımlı bir evdi. Çoğu mobilya beyaz-gri tonlarındaydı. Doktor Aleksander'a yanında kıyafet olup olmadığını sordu. Aleksander, kendi evine gidip alabileceğini söyledi. Ona bu gün gidemeyeceklerini, yarın sabahtan gidebileceklerini söyledi. Ona kendi kıyafetlerinden verdi. Doktorun kıyafetleri içindeyken babasının kıyafetini giyen çocuklar gibi duruyordu resmen. Rahattı ama uzun geliyordu. Doktor, Aleksander'a üst katta hazırlanmış bir oda gösterdi. "Burada kalabilirsiniz, Dedektif." Dedi. Nedendir bilinmez, evde hazır bir ikinci oda olması Aleksander'i şüphelendirdi. Kapıları kapalı çok oda vardı tabii. Ama bir odanın özenle ayrılması.. Sorduğunda ona, "Geleceğini biliyordum." Dedi. Bu adam ya çok zeki, ya da çok kurnaz, ya da ikisi de. Eğer bu deçeneklerden herhangi biri gerçekse işi daha da zorlanacak. Saat 12 sularında yatağa uzandı ve nedense çok rahat uyudu.

WritingsWhere stories live. Discover now