Bölüm 5 : Karanlığın İçinde

Start from the beginning
                                    

Ve ona bakarken zihnim bana oyun oynamaya devam etti.

"Martin! Uyan ne olursun."

"Del-fin..."

"Buradayım. Bak ben buradayım!" Gözlerim sulandı ama kendimi tuttum. Bir ölüden farksızdı. Hareketsiz yatıyordu ve başından ve burnundan akan kanlar zeminin üzerinde küçük bir gölet oluşturmuştu.

"Delfin. Sen..."

"Yaralanmışsın! Allah kahretsin. Nerede kaldı bu ambulans. Bana iyi olduğunu söyle. İyiyim de!"

"Beni bırak... Şimdi."

Çığlık attım. Sesim boş sokakta yankılanıp kulaklarıma çarparken çektiği acının içinde bile kıvranamıyordu.

"Kötüsün işte! Aptal! Neden durmadın?"

Titreyen ellerini bana doğru uzattı. O can çekişen parmak uçlarından sıkıca yakaladım. Hiç bırakmamak için. Ama o gidiyordu. Gözlerine karanlık bir perde inmişti.

"Sonsuza kadar..."

"Sonsuza kadar..."

"Seni seviyorum."

"Neler oluyor?" Tanıdık bir ses beni kendime getirdi. Yine o tanıdık ses... Ne zaman bir hayale dalsam beni maziden çekip alıyordu. Yüzüme siyah gözlerini kısarak kasvetli bir ifadeyle bakarken dilimin birbirine dolandığını hissettim. Ama yine de cevap verdim. Bu kaçınılamazdı. Nasıl koktuğunu anlamaya çalışırken burnumu kırıştırdım. Sigara... Hayır, hayır... Daha keskin bir kokuydu. Bira...

"Gitmemiz gerek. Fırtına yaklaşırken bu şekilde daha fazla bekleyemeyiz. En azından koordinatlara ulaşırsak..."Nefes almak için duraksadığımda bakışları hala yüzümü dikkatli bir şekilde inceliyordu. Rahatsızlık duymuştum ama bu tacizin getirdiği bir rahatsızlık hissi değildi. Onda daha önce kimse de görmediğim tehlikeli bir şeyler vardı. Ne olduğunu çözemesem de kanımı donduracak türden şeylerdi ve daha fazla düşünerek zamanımı harcamak istemiyordum.

Bana doğru eğilerek " Kasırgadan mı bahsediyorsun?" dedi fısıltıyla karışık. Nefesi kirpiklerime çarparken sakinliğimi koruyamıyordum. Hisler... Şuan da tam gözbebeklerimin içerisine bakıyordu ve zihninden geçen duygu akışları gözlerindeki siyahlığa yansıyordu.

"Hayır. Dalgalardan bahsediyorum." dedim. "Rüzgarın şiddetini kontrol edebilirsek koordinatların yönünü saptayabiliriz." Horlama sesi gelince yavaşça yutkundum. Boğazımdaki o leş kokuyu alabiliyordum ve bu vücudumdaki bebek tüylerini bile havalandırıyordu. Bakışlarını gözlerimden ayırarak etrafına baktı ve gördüğü manzaradan memnun olmamış gibi yüzünü ekşiterek yüzünü tekrardan bana döndü.

"Diğerlerini ikna etmek zor olacak." dedi. Ayağa kalkmak istediğini ama sevgili dostunun rahatı bozulmasın diye kalkmadığını düşünüyordum. Aynı zamanda fedakârdı ve bu fedakârlığı gözlerimi yaşartıyordu.

"Onu da be mi söyleyeyim?"diye çemkirdim. " Başka şansımız yok."

Akya, nefesini içine çekerek Atlas'ın omzunda kıpırdanınca horultuya benzer bir ses çıkardı. Ayrıca havanın ısısı yeteri kadar düşmüştü. Soğuk tenimi ısırırken nefesim hızla düşen ısıdan dolayı buharlaşıyor ve havada sis gibi dağılıyordu. Vaktimizin kısıtlı olduğunun farkındaydım. Atlas kirpiklerinin arasından sinsice bakarken dudağının tek ucu yavaşça yukarı kıvrıldı.

"Kalkın!" O kadar yüksek sesle bağırmıştı ki bir an için kalbimin göğüs kafesimi parçalayarak dışarı fırlayacağını sandım. Ayaklarımın üzerinde bir adım geri giderek zıplarken diğerleri de uyanmaya başlamıştı. İçlerinden esmer bir oğlanın "Kulak bu! Sağır olacaktım!" diye bağırdığını duydum. Akya, Destina ve topluluğun tamamı ağır hareketlerle kendine gelirken Atlas'la bakışlarımız bir kez daha kesişti. Şortumun arka ceplerine ayrı olacak şekilde ellerimin ters yüzünü yerleştirerek dişlerimi göstererek gülmeye başladım. Ben gülersem o da güler sandım. Ama gülmedi. Gözlerini kısarak boş bakışlar attı. Sanırım gülmek nasıl bir his unutmuştu

TreyWhere stories live. Discover now