[29]

908 127 79
                                    


"i broke his heart cause he was nice."



"geldik hyunjin." kolumdaki dürtülmeyle kendime geldiğimde gözlerimi changbin'e çevirdim. başımı sallayıp onayladım onu ve kemerimi açıp arabadan indim.

"gelsene sen de." dedim benimle arabadan inen changbin'e. "jeongin de yukarıda, seni onunla tanıştırırım."

başta isteksiz dursa da biraz düşündükten sonra başını salladı ve arabayı kilitleyip arkamdan gelmeye başladı. merdivenleri çıktıktan sonra kapıyı çaldım. kısa sürede açıldı kapı. jeongin şaşkınlıkla bize bakarken el salladım. "girebilir miyiz?" dedim.

geri çekildi ve biz içeri geçtik. arkamızdan kapıyı kapattığımızda ayakkabılarımı çıkarıp salona yürüdüm.

"diğerleri nerede, yarış erken mi bitti?"

"sana da merhaba jeongin." dedim koltuğa atarken kendimi. "bu changbin, changbin bu da jeongin."

"hyunjin, biz birbirimizi tanıyoruz zaten. sen neden burada olduğunu söyle." dedi jeongin yanıma otururken. gözlerim changbin'e döndü. "sen neden böyle söylemedin?" elleri cebinde omuz silkti. "davetini geri çevirmek istemedim." dedim. başımı salladım ve kolumu dürtükleyen jeongin'e döndüm. "öylesine geldim, boğucuydu orası."

"minho olmadan geldin?"

"biz minho ile bağlıyız da benim mi haberim yok?" diye sordum alayla.

"ve alaya alıyorsun soruları?"

"jeongin!" dedim yerimden kalkmaya yeltenirken. ama benden önce davrandı ve kolumdan tuttu.

"yine bir şey yaptı minho değil mi?"

"hey!" diyerek araya girdi changbin. ikimiz de onu görmezden geldik.

"bir şey yapmadı." anında gözlerim dolmuştu. "neden bir şey yapsın ki?"

"sen durup dururken eve gelmezsin hyunjin. minho olmadan gelmezsin en azından."

"geldim ama işte, ne olmuş yani?"

kolumu kurtarıp ayağa kalktım. gerçekten çocuk gibi ağlayacaktım şimdi. onu herkesin gözünde koruyacak kadar seviyordum ama kırgındım da. mantığımla düşünemiyordum şu an.

odama doğru yürüdüm. kapıyı kapatmadan önce changbin'in jeongin'i durdurduğunu ve "jeongin, üstüne gidiyorsunuz. bırak da kafa dinlesin." dediğini duydum. yeni tanıştığım birinin arkadaşlarımdan daha mantıklı hareket etmesi garipti.

cebimdeki telefon tekrar titrediğinde telefonu cebimden çıkarıp arayana baktım. bu sefer chan ya da seungmin değildi.

telefonu titreyen elimle açıp kulağıma götürdüm. "efendim?"

derin bir nefes aldı minho.

bir süre konuşmadı, sessiz kaldı.

"kolay geliyor değil mi?" dedi. sesi çok durgundu. sinirden uzak ama samimiyetten çok uzaktı. buz gidiydi. sanki cümleleri beni üşütecekti. "hiçbir şey söylemeden çekip gitmek sana kolay geliyor."

sessiz kaldım başta. ne diyeceğimi bilemedim. telefonu açarken düşünmemiştim bile. o an açmak istemiştim sadece. sırtımı yasladığım kapının dibine çöktüm.

"aslında doğrusunu söylemek gerekirse evet, kolay geliyor."

"hyunjin," dedi sızlanır gibi. "neden her seferinde beni bırakmak kolay olan? bunun nasıl hissettirdiğinden haberin var mı?"

meet me at midnight, hyunhoUnde poveștirile trăiesc. Descoperă acum