[14]

983 136 105
                                    



selam bebekler

aramiz duzelsin diye baska bir fice bolum atayim dedim☺️☺️


sipariş ettiğim kahveyi gülen yüzlü çalışanın elinden aldım ve gülümseyerek arkamı döndüm. kahvenin sıcak oluşu dikkatli tutmam için yeterli bir sebepti. boş olduğunu gördüğüm bir masaya ilerlerken bir yudum aldım kahvemden. kahvenin acı tadı ağzıma yayıldığında memnuniyetle gülümsedim. bu kafenin yoğun kahvesini seviyordum.

nasıl olduğunu anlamadığım hızlı bir darbeyi omzuma yediğimde kendimden henüz uzaklaştırdığı. kahveyi dengece tutamadım ve kahve öne doğru düştü fakat son anda tamamen dökülmesini engelledim.

dudaklarımı birbirine bastırıp hızla karşımdaki kişiye baktım.

kahvenin birazı üstüne dökülmüştü. birazı da elime gelmişti ve sıcaktı.

"iyi misiniz?" dedi telaşla yanımıza gelen bir çalışan.

"ben iyiyim," dedim hızla. tekrar karşımdaki adama döndüm. "siz iyi misiniz? sıcaktı ve üstünüze döküldü." çalışanın bardağı elimden almasına izim verdim ve boş masada duran peçetelerden birini alıp karşımdaki adama uzattım. "ben iyiyim," dedi gülümseyerek peçeteyi alırken. "çok az döküldü zaten, tişörtüm de siyah. bir sorun yaratmadı." peçeteyi yanmış elime götürdü. "asıl sizin eliniz yandı, siz iyi misiniz?"

biraz sızlasa da tebessüm ettim ve başımla onayladım. "oldukça iyiyim teşekkür ederim." yine de nezaketen elimi peçeteyle silmesine izin verdim. "lütfen soğuk su ya da buz tutmamıza izin verin. önüme bakmayarak kabalık ettim."

"ben de bakmıyordum, sorun sizde değil." dedim.

iki kibar insan anlaşamayacağımızı fark ettiğimizde güldük.

"yandaki marketten bir buz küpü alalım, içim rahat etmeyecek."

"peki, ama köşedeki çamaşırhanede de tişörtünüzü yıkatmak gibi bir karşılığı olursa." dedim.

birbirimizi onayladığımızda önden ben olmak üzere kahve içmeyi boş vererek çıktık kafeden. yeni fark ediyordum etrafımızdaki insanların bakışlarını. utandığımda başımı öne eğdim. yan yana yürüdüğümüz adama döndüm. "adınızı sormadım." dedim yeni aklıma gelen şey ile.

"jake," dedi gülümseyerek. "ya sizin?"

"hyunjin ben de hwang hyunjin."

"edebiyat öğrencisi olan?" başımı salladım. "evet, nereden bildiniz."

"sergideki heykelden hatırladım."

heykel aklıma gelince moralim istemeden bozulmuştu ama ona belli etmedim. "siz hangi bölümdensizin, daha önce görmemiştim."

"mimarlık." dediğinde güldüm. "yani görmemem çok normal."

mimarlık fakültesi edebiyat fakültesine uzak kalıyordu. bu yüzden kampüste bile karşılaşmamız ihtimali çok düşüktü. markete girdik ve buzluktan bir buz aldık. elimin üstüne koydu buzu ve onu yönlendirmem ile birlikte çamaşırhaneye ilerledik.

üstümdeki hırkayı çıkardım. "biraz küçük olabilir ama yıkanana kadar idare eder." beni gülümseyerek onayladığında, ellerini aniden tişörtünün uçlarına koyup tişörtü üstünden çıkardı. şokla bir ona bir de etrafa bakarken hırkayı göğsüne yasladım.

"ne yapıyorsun?"

"yıkamayacak mıydık?"

"tamam da," dedim yüzüne dönmüşken. "yani burada bir kabin var zaten, orta yerde çıkarmana gerek yok ki."

meet me at midnight, hyunhoWhere stories live. Discover now