[28]

771 117 67
                                    


nbr


"minho." diye seslendim arkası dönük sevgilime. felix ile birlikte motor'un bir şeyine bakıyorlardı ve ben kesinlikle anlamıyordum. gözleri beni bulduğunda gülümsedi ve eliyle gelmemi işaret etti.

"seni idare eder, bir süre kullan sonra babama göndereceğim." dedi doğrulan felix. beni gördüğünde "selam hyunjin." dedi. "selam!" dedim ve belime sarılan eli tuttum. "seungmin seni bekliyordu."

"gelmeyecekti." dediğinde omuz silktim. "evde sıkılmış." dedim. kafa salladı ve bir şey söylemeden yanımızdan uzaklaştı. "hoş geldin sevgilim." diyen minho'ya döndüm ve dikkatimi tamamen ona çevirdim. "hoş buldum sevgilim." dedim. elimi yanaklarına çıkardım ve uzanıp dudağından öptüm.

"gelmene gerek yoktu." dedi dudaklarımız ayrıldığında. "hoşlanmadığını biliyorum."

"sen varsın diye sevmeye çalışıyorum." diye dürüstçe bir açıklama yaptım.

"aşktan mı bu da?" diye sordu gülerek. dudaklarımı birbirine bastırdım ve başımı salladım. diğer eli de belime yerleştiğinde yerlerimizi değiştirdi. beni motoruna oturttuğunda anlık heyecanla kıkırdadım. "ne güzelsin bugün." dedi.

"hm," dedim ellerini okşarken. "aşktan o da."

yüzüme doğru eğildi ve dudaklarımızı birleştirdi. ellerimi boynuna dolayıp işini kolaylaştırdım. belimdeki elleri belimden kalçama doğru kaydığında ellerimi iç içe geçirdim heyecanla. dili dudaklarım üstünde geziniyor, bazen ısırıyordu. kalçamdaki elleri hareket etti. dişleri dudağımdaki piercingimi çekiştiriyordu. bir ay olmuştu ve buna alışmıştım.

"hey aşıklar ayrılın artık!" jisung'un sesini duyunca ayırdım dudaklarımızı. minho geri uzansa da omzundaki ellerimle onu engelledim ve güldüm. "yarış başlayacak hyunjin, tribüne doğru yürü."

"bekleyemiyor musunuz?" diye sordu minho tersçe.

"minho," diyerek uyardım. oturduğum motordan kalktım. "kazan gel o yarışı. sonra bize gideceğiz."

"bu ahlaksız bir teklif miydi?" omzuna vurdum ve ilerlemeye başladım. "şapşal." dedim. elimi havaya kaldırıp salladım. "gidiyorum." dedim. "dikkat et." dedi. başımı salladım ve o kaskını takarken beni bekleyen chan'ın yanına ulaştım. "verdin mi sen de sevgiline şans öpücüğü?" diye sordum alayla. "konuşma çok." dedi ve kolunun altına aldı beni.

birlikte gülerek tribünlere ilerlediğimizde kolayca en önüne ulaştık. minnie yine en güzel haliyle yarış alanının ortasında başlatmak için bekliyordu. tüm hepsi hazır olduğunda elindeki siyah bayrağı indirerek yarışı başlattığında gözümle minho'nun motorunu takip ettim

"minnie hiç korkuyor mu acaba?" diye sordum hayretle.

"ona kendin sormalısın." dedi chan ama dikkati yarışta olduğundan beni umursadığı pek söylenemezdi. üç tur olacak yarışın aslında beni heyecanlandıran tek kısmı yarış çizgisine varıldığı andı. kimin nasıl teknik kullandığını anlamıyor ve ilgilenmiyordum.

"seungmin ve jeongin nerede?" diye sordum chan'a.

"seungmin ve felix bir yerde birbirlerini yiyorlardır. jeongin'i de evde bıraktık, unuttun mu?" diye sordu. hemen uçmuştu aklımdan.

ilk tur bittiğinde sona kalan kişilerin teker teker elendiğini biliyordum ve ilk turu tahmin edilen gibi minho kazanmıştı. bugün keyfi yerindeydi ve kazanmak için yarışacağını söylemişti. söylediğine göre benim onu izlemem hiç olmadığı kadar heyecanlandırıyordu onu.

küçük bir nefeslenme için kasklarını çıkardı ve tokalaştı yarışçılar. o sırada da göz göze geldik minho ile. gülümsedim ve el salladım ona. yüzündeki serseri gülüş hoşuma gittiğinden alt dudağımı dişledim.

minnie'nin seslenmesi ile tekrardan hazılandılar ve öncekinden daha hızlı bir başlangıç yaptılar.

"vay be, yakıyor! cesaretine hayran kaldım." dedim soğuk kanlı minnie'ye ithafen konuşurken.

"genelde korkmuyoruz."

"efendim?" diyerek döndüm
sağıma. yanımdaki gözleri yarışa dönük kadın konuşmuştu. "bana mı dediniz?" diye sordum.

"evet, korkmuyor mu hiç demiştin ya. zaten korkmadığımız için bu görevi veriyorlar bize."

"vay sende mi yarışı başlatanlardandın?" dedim şaşkınlıkla.

"öyleydim ama bıraktım." dedi. motorlar gözden kaybolduğunda bana döndü.

ve o an kalbime bir şeyler olduğunu düşündüm, kötü şeyler.

çünkü yüzünü bana henüz dönmüş bu kadın daha önce gördüğüm bir kadına benziyordu.

"eski sevgilimin yarışlarını izlemek istemeyeceğim raddeye gelene kadar."

dalgalı saçları, kibirli yüzü, kemikli burnu, yüzüne düşmüş çil taneleri...

minho'nun ödevi için çizdiği, yırttığımdan üzüldüğüm kağıttaki kadındı o. minho'nun tekrardan çizerim diyecek kadar her detayını aklında tuttuğu o kadındı. heykelini yaptığı, bir ay boyunca odaklanmakta sorun yaşadığı ödeviydi bu kadın.

kendimi kötü hissettim.

"kötü olmuş." diyebildim sadece.

elini uzattı. heykelde en ince detayına kadar gördüğüm eli sıktım. "hwang hyunjin." dedim ondan önce davranarak.

"kim jiyoo, memnun oldum hwang. bu aralar adını çok sık duyuyorum bölümümde."

"ben edebiyat bölümündenim ama." dedim garip olduğunu bildiğim bir sesle.

o sırada yarış bitmişti. tekrardan minho için sevinen ve minho üzerine iddia oynayan insanların çığlıkları doldurmuştu kulaklarımı. elimi çekip minho'ya döndüm.

kaskını çıkarmış bize bakıyordu. bakışları her şeyi anlatıyordu. rahatsız bir ifadeye bürünmüştü.

"acaba bir ihtimal," dedim gözlerim hala minho'dayken. "eski sevgilin minho olabilir mi?"

sessiz kalışı yüzünden ona döndüm. o bana bakıyordu. ona dönünce başını salladı ağır ağır. "sanırım öyle diyebiliriz." dedi.

"anladım." dedim.

minnie'nin çağrısı kulaklarıma ulaştığında tekrar minho'ya döndüm. o kaskı takmadan çektim bakışlarımı ve jiyoo'ya baktım son kez.

demek eski sevgiliyisinin heykelini yapıyordu. ben onun koltuğunda yanında uyurken, heykel hemen arkamızdayken öpüşürken o hep bizimleydi.

kim eski sevgilisinin heykelini yapardı ki?

kafamın karışıklığı ile ne yapacağımı bilemedim. kalabalığın arasından geçerek çıktım tribünlerden. ne yapacağımı bilemeden etrafıma baktım. eğer chan ona haber vermeden çıktığımı öğrenirse bana çok kızardı ama ne olduğunu söylersem de minho'nun üstüne gider, ben söylemiştim derdi.

"hyunjin?"

tanıdık ses kulaklarıma ulaştığında başımı kaldırdım. bu changbin'di.

"neden chan'ın yanında değilsin."

"araban burada mı changbin?" diye sordum.

başını salladı. "beni eve bırakır mısın peki?" dediğimde bir süre sessiz kaldı ve beni süzdü. en sonunda kabul etti ve eliyle onu takip etmemi işaret etti.

"seni hep böyle dağılmışken mi bulacağım?" diye sordu gülerek.

dağılmış mıydım?

yine mi kırmıştı beni minho? bir daha olmayacak demişti ya hani?"

umarim bolumu sevmissinizdir☺️

kaciyorum optum, bay💞

meet me at midnight, hyunhoWhere stories live. Discover now