15

8.9K 1.1K 1.4K
                                    

Minho karşısındaki adama sadece bakmıştı, ikiside uzun süre sonra birbirini görüyordu.

Çıkan kapı sesi Jisung'un da uyanmasına sebep olurken çocuk gözlerini yavaş yavaş aralamıştı. Ne olduğunu kavramaya çalışıyordu, hayal gördüğünü düşünüyordu.

Minho elini beline atıp silahını çıkarmak istese de, odada yatan ve korku dolu gözlerle onlara bakan Jisung'u hatırlayınca bundan vaz geçmişti.

Jisung, karşısındaki adama kısa bir bakış atmıştı.

"Baba..." Teke düzen çıkan titrek sesi Minho'yu endişelendirmişti. Kafasını ona döndürdüğü zaman Jisung'un gözlerindeki endişeyi görsede babasını görünce ne kadar mutlu olduğunu fark etmişti o an.

Adamın kolunu sağ eliyle sıkıca kavrayan Minho, sol eliyle kapıyı açarak onu dışarıya doğru sürüklemişti.

"Sakin ol genç adam." Jisung'un babasının çıkardığı alaylı ses tonuyla birlikte Minho bu kez adamı ittirmişti.

"Neden geldin?" Neden geldiğini anlamak onun için zor değildi, oğlunu almaya gelmişti elbet...

"Sana teşekkür ederim, onu benden aldığın için. Ben öyle çok teşekkür etmeyi seven bir adam değilim hele ki düşmanlarımdan birineyse asla. Bana annesinden kalan şu yıkıntı çocuğu sonunda tanrı benden aldı, vicdan azabı çekmeme bile gerek kalmadı." Minho duyduklarına inanamıyordu, ne diyordu bu adam?

Onun en değerlisi oğluyken, şimdi bu ne demekti?

"Ne saçmalıyorsan şuna bir son ver, yoksa şu şarjörü kafanda boşaltırım?"

"Jisung benim yanımdaydı çünkü onu bırakabileceğim uygun bir yer yoktu, kimse istemezdi böyle aptal, beyinsiz bir çocuğu." Adam gülerek söylediği şeyden sonra suratının sol köşesine bir yumruk yemişti.

Pes etmeye niyeti olmayan adam yediği yumruktan sonra bile akıllanmamıştı ki hala konuşuyordu, ne kadar konuşuyordu dense de adamın ağzından gelen kan onu epey zorluyor öksürüklere takılan kelimeleri zorla ağzından çıkarıyordu.

"Kim ister Lee Minho, kim ister... Beni öldürürsen annenin bunu yapanın kim olduğunu bulacağına adım gibi eminim. Neden biliyor musun? Annen senin telefonlarıma bakmazken altımda inlemekle meşguldü. Baban nerede Minho, terk mi etti sizi! Ahhh, ne yazık sana Minho ne yazık!"

Minho duyduğu şeyle birlikte şoka uğramış gibi durmuştu, ellerinin titrediğini, öfkesinin onu ele geçirdiğini biliyordu. Jisung'un içerden gelen yalvarış sesleri karşısındaki adamı vurmamak için durmasının tek sebebiydi.

"Ne saçmalıyorsun sen?"

"Çok mu ağırına gitti, yoksa yine annesinin eteğinin arkasına saklanan pısırık Lee Minho mu olacaksın? Hatırlıyor musun o ilk tanıştığımız zamanları? Nasılda uslu bir çocuktun ama..." Gülerek yüzündeki kanayan yerleri tutmuştu. Biraz dikleşmiş oturur vaziyete gelmişti, Minho'nun geçirdiği şoktan yararlanarak ayağa kalkmıştı.

"Vur hadi, gidiyorum bak son şansın?" Onu vuramayacağını biliyordu, bu yüzdendi karşısında ki adamın bu halleri.

Minho'dan

Duyduklarımla beynimden vurulduğum yetmezmiş gibi karşımdaki bu adamın hiçbir şey yokmuş gibi öylesine meydan okuması fazlasıyla sinirlerimi bozmuştu.

"Sakın, sakın tek kelime daha etme!" Vücudum buz kesiyordu, ellerimi durduramıyordum.

Nasıl olurda annem benim en büyük düşmanımı bile bile bunu yapardı, öz oğluna.

"Ağlama ufaklık, annen çok üzülür bilirsin hem bende ağalayan çocukları hiç sevmem. Erkek adam ağlar mı Lee?" Adam kıkırdamıştı ve elini yüzüme doğru uzatmış, oradan saçlarıma çıkarıp karıştırmıştı.

"Ben şimdi gidiyorum, içerdeki ibneye de söyleyebilirsin. Annesinden bana kalanı terk ediyorum, annesinin yaptığı gibi yapıyorum. Nedenini sorarsa da söylersin ona oyuncak almak için, onunla ilgilenmek için, onun saçlarını okşayıp masal okumak için babasının vakti yoktu. Yıkıntı, şimdi çöküyor."

Hiçbir şeye sinirlenmeyecek bile olsam onun bu son sözleri beni yeterince sinirlendirmişti işte. Jisung'a edilen tek laf sinirlerimi hoplatıyordu.

Küçük bir çocuğa kim kıyardı, bakmaya kıyamadığım oğlana söylediği laflar benim canımı yakıyordu...

Sinirlerime hakim olamayıp titreyen ellerim hızlı bir hamleyle belimdeki silahımı bulmuştu, arkasını dönmüş ilerleyip giden adamı nişan almıştım.

Gözlerimi kırpmadım.

Tek kurşun, biraz kan... Koridordaki hemşirelerden gelen birkaç yüksek sesli çığlık, dağılmış bir beyin.

Tablo hoş.

Bu piçin beynini dağılırken... İzlemiştim. Her bir parçası farklı taraftaydı, onu böyle görmek sinirlerimin yatışmasına sebep olmuştu.

Arkamdan gelen tiz ses ile gözlerim kapanmış, stresli bir nefes almıştım. Her şeyin sonu, her şeyin başlangıcı.

"Ne yaptın sen, sen ne yaptın? Nefret ediyorum senden!"



Karnım ağrıyor, eksik yer, hoşunuza gitmeyen bir şey ya da yazım yanlışı varsa affedin... :)

Umarım beğenmişsinizdir yorum yapmayı ve oy vermeyi unutmayıın 💗

Bir sonraki bölümde görüşelim 💞

Teddy Bear/ MinsungWhere stories live. Discover now