16

8.4K 1.1K 1.3K
                                    

Sadece gelen sese doğru dönen Minho, Jisung'a keskin gözleriyle kısa bir bakış atmıştı.

Ortam sessizleşmiş, soğuk rüzgarlar esmeye başlamıştı. Jisung'un gözlerinde ki yaşlar tek tek yerde yatan paramparça olmuş bedenin kanlarına karışıp, yok oluyordu.

"Siktir, ne oldu burada?" Chan'ın gür çıkan endişeli bir o kadarda gergin çıkan sesi Jisung'un kulaklarına dolduğu an çocuk hızlı adımlarla geriye kaçmıştı.

"Minho çıkmamız gerekiyor, en alt kattayız sol koridorda yangın merdiveni var birazdan tün güvenlikler burada olur."

"Şimdiye kadar gelmelilerdi ahmak herifler..."

Minho'nun oldukça hissiz çıkan sesinden hemen sonra hıçkırık sesleri duyulmaya başlamıştı. Biri daha çok boğuluyor gibiydi gerçi gelen sesler.

"Nefret..." Jisung'un hıçkırıklarına karışan sözleri Minho'nun kulaklarına doldukça yumruklarını sıkmasına sebep oluyordu. Yerde yatan beden şu an onu sakin kılan tek şeydi.

"Gidiyoruz." Minho sertçe elini Jisung'a uzatmış ince bileğini kavramıştı. Oğlanın yürüyor olmasına sevinemiyordu bile. Kendinde miydi onu bile bilmiyordu gerçi.

"Gelmeyeceğim! Babamı öldürdün pislik herif."

"Gelmeyeceksin?" Soru sorarcasına çıkan sesinden hemen sonra sert bir ses tonuyla devam etmişti konuşmasına. "Sana teklif sunduğumu hatırlamıyorum Han, beni istemediğim şeyleri yaptırmak zorunda bırakma." Chan işleri kolaylaştırmak adına Jisung'un boynuna saplandığı sakinleştirici iğneyle tek hamlede Minho'nun kollarına yığmıştı onu.

Asansör kapısının açılma sesinin gelmesiyle yangın merdivenlerine yönelmiş bahçeye götüren merdivenleri hızlıca inmişlerdi.

Minho'dan

On beş, yirmi? Belki otuz... Hyunjin başımda aynı şeyleri heralde otuzuncu defa geveliyor. İtiraf edelim, ilkini bile dinlemedim.

"Tamam, kes sesini. Fevri davrandım oldu mu?" Sinirli çıkan sesimle birlikte tüm oda yankılanmıştı.

"Nasıl açıklayacaksın lan çocuğa, nasıl oğlum!" Hyunjin'in sorduğu soruyla gözlerimi sakince kapatarak sandalye de geriye doğru yatırıp derin bir nefes almıştım. "Seni alakadar etmeyen işlere burnunu sokma Hwang, benim meselem."

Hyunjin alayla kahkaha atmış ve ellerini birbirine kenetledikten hemen sonra kafasını yukarı kaldırıp burnundan derin bir nefes almıştı. "Hep bu yüzden kaybedeceksin Lee." Odadan çıkışını izleyip arkasından boş gözlerle bakmıştım.

Yeterince şey yaşanmıştı, bir de seninle mi uğraşayım şimdi?

Ayağa kalkıp odada bir ileri bir geri yürümeye başlamıştım, stres kafamı fazlasıyla dağıtıyordu. Paramparça olan beyin gözlerimin önüne gelince istemsizce yüzümde bir gülümseme oluyordu.

Odamın kapısı tek tek üç kez tıklanmış, beş saniye sonra içeri giren kişiyle göz göze gelince kafamı 'ne var' dercesine sallamıştım.

"Jisung uyandı, gitmek istiyor."

"Chan, git hadi." Elimle kapıyı işaret ederek gitmesini söyleyince içeriye biraz daha girip ardından kapıyı kapatmıştı.

"Bencil herifin tekisin." Farkında olman iyi oldu.

"İyi, öyleyim başka diyeceğin bir şey yoksa çık hadi." Kafamı sallayarak suratına bakınca zaten vermemi beklediği tepkiyi verdiğim için çok şaşırtıcı olmamıştı bu cevap onun için.

"Lee Minho, aşık olduğun oğlanı getirdiğin hale bir bak."

"Ben getirmedim, Dünya getirdi. Neyi aldım ondan tanrı aşkına, hayatını karartan adamın gözlerine siyah bir perde çekmek kötü bir fikir miydi? Karşıma geçip beni bunun için suçlayacak son kişi sen olabilirsin." Chan'ın odadan çıkmasını beklemeden ben ceketimi alıp hızlıca çıkmış Jisung'un olduğu odaya doğru gidip kapıyı açmıştım.

"Umarım ölürsün Minho!"

"Umarım yıldızım, umarım ölürüm..." derin bir nefes almış, yanına doğru birkaç büyük adımla yürümüş oturarak konuşmama devam etmiştim; "Yürümene sevindim." Nazikçe gülümsemiştim fakat bu gülücüğüm üstüne sert bir tokat ardından gelip tüm sinirlerimi hoplatmıştı.

Yanağımı tutarak ovcalamış ona dönmüştüm, nefret dolu bakışlarını o kadar iyi hissediyordum ki...

Herkes benden nefret edebilirdi, Jisung bile etmişse herkes ederdi.

"Senden o kadar çok nefret ediyorum ki, evrende ki tüm yıldızlar kadar nefret ediyorum senden. Benden her şeyi aldın! Sikeyim seni tamam mı?"

Gayet sessizce dinlerken kaşlarım son söylediği şeyle havalanmıştı.

"Kötü kelimeler kullanma, sana yakışıyor mu hiç onlar?" Umursamazca omuz silkmiş şifonyerin üzerinde duran sürahiden bir bardak su katmış ona uzatmıştım.

"Yakışıyor, beni buradan çıkaracaksın! Her şey gitti, her şeyim gitti. Önce annem, sonra babam. Ne kaldı ki geriye Minho? Söyle bana ne kaldı, ben anlamıyorum sadece çok aptalsın. O kadar aptalsın ki hatta, benim gibi biri bile senden nefret ediyor." Su bardağına sertçe vurmasıyla her yer cam kırığı olmuştu.

Pekala, sinirlenmeyeceğim.

"Ayıcık var." Yatağın kenarında duran ayıcığı gözlerimle işaret edince Jisung'un gözlerinde ki yaşlar akmaz hale gelmiş sinirle ayıcığı alıp kafasındaki ve boynundaki dikişlerden tutup çekmişti.

"Canı acımaz mı?" Sorduğum soruya karşılık daha da fazla çekiştirmişti ayıcığı, birkaç ip sesi sonrası ayıcığın kafası da gövdesi de yere düşmüştü.

Canımı yakan hu manzara, Jisung'un pek umrunda gibi gözükmüyordu.

"Bunu yapma, konuşalım. Bak ben buraya konuşmaya geldim küçük... Sen böyle davranmaya devam edersen biz nasıl anlaşacağız?"

"Babamı öldürdün, ben gözlerimin önünde babamın ölüsünü gördüm. Canım acıyor, bak babamı da böyle öldürdün işte. Gördüm." Kolunda ki serum iğnesini bantıyla birlikte çekip çıkartmıştı.

"Çıkar, çıkar beni buradan!"

Bağırmasına karşın hala sakin tavrımı koruyordum.

"Sesini alçalt."

"Sen... Sen çok bencilsin biliyor musun ve ben çok aptalım. Beni ona vermemek için öldürdün değil mi? Umarım sende ölürsün!"

"Han Jisung sana dedim ki sesini alçalt!"

"Hayır bu sefer alçaltmayacağım, beni bu sikik binadan çıkar... Sen çıkarmazsan, ben çıkacağım."

Bakışlarım gözlerini bulmuştu.

"Yapabileceğini mi düşünüyorsun? Bak, yapman için sana fırsat veriyorum. Çık hadi binadan?" Ellerimi cebime atıp sigara paketinde ki son sigarayı da parmaklarım arasına almış, yakmıştım. İçmeden küle dönüşüşünü izliyordum.

Karşıma geçip biraz bekledikten sonra; "Peki." Demişti. Ben gözlerinde ki yaşlardan ötürü parlayan göz bebeklerine bakarken o elini belime atmış tabancayı kolayca çekip almış kafasına dayamıştı.

"Peki Minho. Bana babamı görme fırsatını verdiğin için yine de teşekkür ederim. Ayrıca ne var biliyor musun, ben yine de seni çok seviyorum. Aptalım, aptal bir çocuğum."

Peki Minho, peki.

Bencil miyim?

Çok güzelsin Han Jisung, çok temizsin ve bu çok acıtıyor. Beni tek seven insanın ellerimin arasından kayıp gitmesini izlemek acıtıyor işte... Ben senin yanında aptal bir çocuk olduğun için duruyorum, sen benim yanımda aptal bir adam olduğum için kalamaz mısın? Yalvarırım.




Afiyet olsun, ölek mi?

Umarım beğenmişsinizdir yorum yapmayı ve oy vermeyi unutmayın 💗

Bir sonraki bölümde görüşelim 💞

Teddy Bear/ MinsungWhere stories live. Discover now