5

14.5K 1.8K 1.9K
                                    

Jisung sarıldığı bedenden kafasını çekerek elleriyle yaşlı gözlerini silmişti, çok garip hissediyordu büyük olan. Birisi onun omzun da hiç ağlamamıştı, hiç kimseyi tesseli etmemişti, birinin saçlarına da dokunmamıştı...

Her saç böyle güzel mi kokardı, her beden bu kadar narin mi olurdu? Kafasındaki düşünceler onu boğmadan önce Jisung konuşmaya başlamıştı.

Jisung'dan

"Teşekkür ederim." Dediğim tek kelime bu olmuştu, Teşekkür ederim demekten başka bir şey yapamıyordum. Gerçi teşekkürü neden ediyordum, beni hala öldürmediği için mi yoksa ayıcık için mi? Ya da belki kızmadığı için...

"Neden?" Derin bir nefes alarak konuşmaya başlamıştım. "Ağladığım zaman kızmadın ve... Ayıcık. Bugün benim doğum günüm ve sanki hediye almış gibi hissediyorum ilk defa."

Bana garip gözlerle bakmıştı, neye anlam verememişti bilemediğim için kafamı anlamak ister gibi yana doğru eğmiştim. O da benimle birlikte aynı hareketi yapınca kalp atışlarımın hızlandığını hissetmiştim.

Korkuydu bu, bir katilin gözlerine bakma korkusuydu. Aklımdan geçen tek düşünce ya beni değilde içimdeki çocuğu öldürürse düşüncesiydi. Yaşarken ölmek olurdu bu benim için...

"Hiç mi hediye almadılar sana?"

"Hiç." İç çekip arkama yaslanmıştım. Bu aldığım nefesin altında öyle bir nefret yatıyordu ki, kimseye karşı değildi bu nefret... Yaşadığım içindi, ölmeyi dilerken ölümden bu kadar korktuğum içindi.

"Bana da almadılar biliyor musun, benim ayıcığım bile olmadı benim hep silahlarım vardı." Gülümsemişti, gözlerine bakıp bende hafifçe gülümsemiştim.

İkimizin kalbinin altında da kanayan yaralar vardı, gözlerimiz parlıyordu ama içinde ki yıldızlardan değildi, içinde boğulduğumuz okyanusun suları gözlerimize yansıyordu.

"Sana ağlaman için neden kızayım ki?" Gözlerimi kırpıştırıp ona bakmıştım. Ne demekti ki bu?

"Babam, erkek adam ağlamaz der." Minho dalga geçercesine gülmüştü. "Baban ne zamandan beri adam da sana öyle diyebiliyor ki Jisung?"

Ayağa kalkıp bana hiçbir şey demeden odadan çıkmıştı.

"Nereye?" Sorduğum soruda yarıda kalmıştı haliyle. Ortalığı biraz karıştırsam ne olabilirdi ki? Ayağa kalkıp onun tertemiz olan masasına ilerlemiş ve sandalyesine oturmuştum. "Vay be yumuşacık!" Kendi etrafımda sevinçle dönerken bir yandan da onu taklit ediyordum.

"Bir daha öyle bir şey yaptığını duyarsam seni öldürürüm."

"Hayır Jisung temas sevmem."

"Çocuk musun sen?"

"Kalk hemen yanıma gel, seninle mi uğraşacağım?"

Sandalye de bir tur daha attıktan sonra ayaklarımla durdurup karşımdaki kaşlarını çatmış beni izleyen bedene dikmiştim korku dolu olan gözlerimi.

Ayağa fırlayıp ellerimi önümde birleştirmiştim. "Şey..."

Onun ciddi bakışları benim gözlerimi bulduğu zaman kafamı yere eğip göz yaşlarıma engel olmaya çalışmıştım. Kızacaktı biliyordum.

"İyi ki doğdun." Arkasındaki minik pastayı çıkarıp masasına koyunca gözüm duvardaki 'yemekle girmeyin' yazısına takılmıştı.

"Ben mi?" Minho kafa sallamıştı, derin bir nefes alıp koltuğunu işaret etmişti. "Yok ben... Otur şuraya." Dediğini yapıp oturmuştum ama gözlerim hala masanın üstündeki pastadaydı.

"İyi ki doğdun işte... Ölmeden önce muhtemelen son kez iyi ki doğdun." Dediği şey vücudumun tüm iliklerine kadar korku hissetmeme sebep olmuştu.

"Belki ölmem..." Kendimi kandırıyordum ve bunun o da farkındaydı.

"Her zaman en kötüsüne hazırlıklı olmak en iyisidir." demin biraz uzağa koyduğu pastayı önüme getirip koyunca üstündeki resme kısa bir göz atmıştım. "Ayıcık..."

Üstünde oturan bir ayıcık olan pasta gülümsememe sebep olmuştu. Belki en korkutucu ama en güzel doğum günümdü ya da hiç kullanmadığı için bunu birinciyi sıraya koymak zorundaydım.

"Elinle yemezsin değil mi?" O demin dediğim şeyi hiç umursamadan bana bir çatal uzatmıştı.

"Sen yemeyecek misin?" Elinden çatalı alırken sorduğum soru karşısında tam cevap verecekken ağzını kapatmıştı ve olumsuz anlamda kafa sallamıştı.

"Neden ama... Bak çok güzel."

"Tatlı sevmem ben, sen ye." Önümdeki pastaya çatalımı batırmış ve yemeye başlamıştım.

"Tatlı hiçbir şeyi sevmez misin?"

"Hiçbir şeyi sevmem."

Tamam der gibi kafa sallayarak önüme dönmüştüm. Onun beni izlediğini hissediyordum ona baktığım zaman gerçekten de öyle olduğunu görmüştüm.

"Neden bana bakıyorsun?"

"Büyüklerin işine karışılmaz sen pastanı ye." Ona uzattığım pastaya bakmış ve tiksininen bir surat ifadesi takınmıştı. "Çok güzel lütfen dene seveceksin eminim..." Dudaklarımı büzerek söylediğim şey karşısında gözlerini kapatıp çataldaki pastayı yemişti.

"Güzelmiş..." Yutkunmaya çalışıyor gibi bir hali vardı. "İyi misin?" Sadece kafa sallayıp yanımdan kalkmıştı ve lavaboya gitmişti.


AAAAAAAAAA

umarım beğenmişsinizdir yorum yapmayı ve oy vermeyi unutmayıın 💗

Bir sonraki bölümde görüşelim 💘

Teddy Bear/ MinsungOù les histoires vivent. Découvrez maintenant