2

18.3K 2.2K 2.6K
                                    

Günümüz

Jisung'dan

Yavaşça gözlerimi araladığım zaman uzun bir süre sadece tavanı izlemiştim. Doğum günümdü bugün... 18 yaşına basıyordum. Mutlu değilim, çok üzgünüm. Anıların üstünden zaman geçtikçe hiçbir şey hatırlamamaya başlıyordum eskiye dair. Oysa annemin kokusu hala burnumdaydı.

Kolumun altında kalan ayıcığıma bir bakış atıp ona sıkıca sarılmıştım. Kapımın sert tıklanışı üzerine boğazımı temizleyerek "gir." Demiş ve ayıcığımın üstüne nazikçe yorganımı kapatmıştım. İçeriye babam gülümseyerek girince bende gülümsemiştim.

"Günaydın doğum günü çocuğu." Elimi enseme atmış ve kaşımıştım. "Henüz gün aymadı baba ama sana da günaydın..."

Bizim doğum günü kutlamalarımız böyle olurdu sadece sözle söylerdik. Kutlama, pasta, hediyeler bunlar yoktu bizim için. İstemez miydim, çok isterdim. Belki bir aile olarak kutlamayı çok isteyebilirdim.
Ya da ne bileyim en azından doğum günümda sihirli olan 'seni seviyorum' kelimelerini...

Ayağa kalkmış ve okul kıyafetlerimi giymeye başlamıştım. Babama dönerek konuşmaya başlamıştım. "Bu gün kahvaltı yapmayacağım baba." Babam kafasını sallamış ve omzumu pat patlamıştı.

"Dikkat et." Çıkarken son söylediği şey bu olmuştu, çantamı tek koluma takıp merdivenlerden aşağı inmeye başlamıştım. Eve kısa bir bakış atmış ve kapıyı örtmüştüm.

"Keşke doğmasaydın Jisung." Kendi kendime doğum günü şarkısı söyler gibi bir şarkı uydurmuş onu söyleyerek ilerliyordum. Adımlarımı biraz yavaşlatmış ve bizim lüks binalarımızdan uzakta olan harabeye dönmüş evlerin arasına girmiştim. Yıkıntı doluydu buralar sadece sokak hayvanları vardı.

"Pisi pisi!" Elimde ki salam paketini bir yandan sallıyor bir yandan da kedileri toplamaya çalışıyordum.

"Al bakalım bir tane sana, bir tane de sana... Ama sen zaten yemiştin o kardeşin hakkı!" Arkamda hissettiğim hareketlilik oraya dönmeme sebep olmuştu. Buralara kimse uğramazdı, benden başka...

"Hey?" Sanki biri varsa çıkacakmış gibi arkama seslendiğim zaman delirdiğimi düşünmeye başlamıs ve önüme dönmüştüm.

"İyice kırk altılık oldum bende..." Kedinin bir tanesi gelip kucağıma atlayınca gülümsemiştim. "Demek doğum günümü unutmadın, bende seni çok seviyorum!" Kucağımda ki kediyle birlikte ayağa kalkıp ilerlemeye başlamıştım.

Arkamdan gelen çıtırtılar oraya dönmek istememe sebep oluyordu ancak bunu yapabilecek kadar cesaretli değildim. Babam gibi değildim ki ben. O, acımasızın tekidir, her yerde düşmanı var, kimseyi umursamaz, çok cesur...

"Lütfen birisi peşimdeyse gidebilir mi, yemin ederim çok korkuyorum." Arkamda birinin olmadığına emin olmak istiyordum ki bence yoktu sadece bilinç altımın bir oyunuydu bu şey. Kediyi yere indirmiş ve ayağa kalkmıştım. Kedi arkama doğru tıslayarak kaçmaya başlamıştı.

"Merhaba, küçük çocuk." Gelen tok ses gözlerimin kocaman açılmasına sebep olmuştu. Yanlış duymuş olmak istiyordum sadece yanlış duymuş olmak.

Titreyen bedenimi yavaşça sesin geldiği tarafa çevirdiğim zaman gördüğüm siyah maskeli ve balıkçı şapkalı adam nefesimin kesilmesine sebep olmuştu. Yaşlı duruyordu doğrusu sesi de öyle çıkıyordu zaten.

"Anlaşılan seni bayıltmama gerek kalmadan eğlenebileceğiz?" Üstüme bir adım attığı zaman kalp atış seslerim beynimin içinde yankı yapıyordu... Damarlarımda dolaşan kanın soğumaya başladığını hissediyordum.

"Lütfen bana zarar verme, yemin ederim... Yemin ederim hiçbir şey yapmadım." Adam dalga geçer gibi gülmüştü, gülüşünün altında yatan o tını kulaklarımı çınlatıyordu.

"Hşş sadece biraz eğleneceğiz o kadar, ne yapmış olabilirsin ki?" Elini bacağıma atıp okşamaya başladığı zaman tek yaptığım şey ağlamaktı, daha ileriye gitmesinden korkuyordum. Aptal gibi ellerimle yeterince büyük olan önümdeki cüsseyi itmeye çalışıyordum ancak gel gör ki hiçbir işe yaramıyordu.

"Lütfen, ne istiyorsun? Para istiyorsan veririm ama bana elini sürme lütfen." Yalvarır gözlerle adama baktığım sırada arkadan atılan tek el ateş sesi kulaklarımı çınlatmıştı.

Gözlerimle önümde acıyla bağırarak yere yığılan adamın düşüşünü izlemiştim.

"Sokuk herif." Siyah filmli arabanın içinden inen uzun boylu çocuk benden biraz daha büyük duruyordu.

"İyi misin sana dokundu mu?" Çocuk beni etrafımda döndürerek bedenimi incelemeye başlamıştı, ağzımı açamıyordum korkudan. Neydi bu adam bir mafya mı? Babam gibi miydi... Neden silahı vardı?

"Hey! Sana diyorum, iyi misin değil misin?" Kafamı sadece iyiyim anlamında sallamakla yetinmiştim.

"Evime gidelim... Biraz dinlen." Çocuk cevap vermeme izin bile vermeden beni indiği arabaya bindirmiş ve çocuk kilidini aktif hale getirmişti. "Beni kaçırıyor musun?" Çocuğa dikiz aynasına bakarak sorduğum soruyla umursamazca omuz silkmiş ve o da dikiz aynasından gözlerini gözlerime dikerek konuşmaya başlamıştı. Kaçırsa da kaçacak gücüm mü vardı sanki?

"Yanlış anlama hemen." Sessizce kafamı eğmiştim.

***

"Uyan." Sarsıldığım zaman uyuyakaldığımı anlamıştım. Ya da belkide sakinleştirici etkisindeydim... kafam hala ayık değildi Etrafa bir göz attığım da babamın korkutucu, iç karartan mekanları gibi olduğunu anlamıştım.

"Yürü." Demin beni kurtaran sarı saçlı çocuk şimdi omuzlarımdan iterek karanlık depoya getirmişti.

"Hoş geldin, Han Jisung." Arkası dönük bir şekilde koltuğunda oturan adamın omuzları o kadar genişti ki görebiliyordum. Tekrar titremeye başlamıştım. Sandalye yavaşça dönmüş ve kahverengi gözlerini gözlerimle buluşturmuştu karşımda ki bu adam 21-22 yaşında ya vardı ya yoktu... Gözünün altındaki yaraya gözüm ilişince yüzünü incelemeye başlamıştım.

"Yemin ederim hiçbir şey yapmadım. Bana zarar verecek misiniz?" Korkudan soğuk terler atıyordum. Adam kalkmış ve bana doğru yaklaşmıştı. "Çok... Çok canın yanacak ama telafi ederiz."




Are we too young for this?

Umarım beğenmişsinizdir yorum yapmayı ve oy vermeyi unutmayıın 💗

Bir sonraki bölümde görüşelim 💘





Teddy Bear/ MinsungWhere stories live. Discover now