Bölüm 4

4K 188 0
                                    

     Her ikisinin de beyin fonksiyonları o kadar hızlı hareket ediyordu ki; Alya karşısındaki  muhteşem Roma tanrısına baka kaldı. Saul ise kaşları çatık bir şekilde olan kıza. Alya ikinci kez tekrarlanan cümleyi anladığı anda  " Merhaba tabii ki tanışabiliriz"  dedi otomatik olarak. İşin içine İngilizce bir sohbet girince her şey tatlı nazik bir hal alıyordu. Beyni başka bir şey söylese de. Saul'un görünümünün buna katkısı var mıydı? Şüpheleri vardı.
Saul aldığı cevapla hiç vakit kaybetmeden bahçe kapısının üstünden atlayıp Alya ile olan mesafesini kapattı. Elinden tutup dudaklarına götürdü centilmence ve bir öpücük bıraktı.
Bununla panikleyen Alya ellerindeki yem artıklarını düşünerek ellerini geri çekip üstüne sürdü. "Sana yardım edebilir miyim? Lütfen beni geri çevirme sana hayatımı borçluyum" derken buldu kendini Saul.

Alya daha da şaşırarak geriledi. Kim olduğunu düşündü hayatını nasıl ona borçlu olduğu geçti aklından. "Adın nedir? Bana kendini tanıtabilir misin?" diye sordu. 

Saul bunun bir ışık olabileceğini düşünerek önünde kocaman bir referans yaptı "Ben Saul Carbon. Yaklaşık üç ay önce beni sıkıştığım arabadan kurtardın ve hayatta kalmamı sağladın."

Alya üç ay öncesini hatırlamaya çalıştı en son sıkışmış bir arabada çıkardığı genç oğlanı hatırladı. Gözlerini o tanıdık gözlerle buluşturdu. Midesinin bulandığını yere düşecek gibi oldu. Saul onu hemen tuttu güneşin altında sıcakta durmak onu daha da bunalttı. Hemen yan tarafta kaba gölgesi olan cümbez ağacının altına oturdu ikisi de.

Alya hala ona dik dik bakarken "Ayaklarını keserler sanmıştım" dedi düşünceli bir şekilde. Bunu duyan Saul kafasını mahcup bir şekilde kaşıdı "Sanırım bana mucize yabancı demelerinin sebebi buydu" dedi.  

"Beni nasıl buldun? Yani kendi evimde. Hastaneye de gelebilirdin." Alya işin içine neden resmiyet katmaya çalıştığını anlamasa da sakinliğini koruyor ve içindeki kötü hissi geri itmeye çalışıyordu.

"Seninle herkesin içinde iletişim kurmak istemedim. Çünkü seni sadece teşekkür etmek için bulmadım. Hayatının bir parçası olmak için yanına geldim." Saul hiç olmadığı kadar açık ve net konuşmak istedi. Ve bunu da başarıyordu.

"Seni hayatıma alacağımı nerden çıkardın? Çok saçma bir karşılaşma yaşıyorum şu anda." Alya hemen oturduğu yerden kalktı. "Kahve içmek ister misin?"  evine doğru yürümeye başladı. Arkasını döndüğünde onu yavru bir köpek gibi takip ediyordu. Kendi kendine gülmeden edemedi. Evinin arka balkonundan direk olarak mutfağa adım attılar.

"Evin çok ferah" dedi Saul aradaki sessizliği bozarak. Kendini kapı girişinin hemen yanındaki adanın sandalyesine yerleştirerek. 

Alya bir mutfak dolabını açmış içine bakarken " Nasıl kahve içersin? Espresso, Latte veya türk kahvesi?" evine tanımadığı bir erkeği alması hiçte tuhafına gitmezmiş gibi kahve seçenekleri sunması... Akışına bırak en kötü ne olabilirdi ki? diye düşündü Alya.

"Türk kahvesi lütfen"

"Bana neler bildiğini ve benden neler istediğini anlatarak başlayabilirsin" Alya elindeki tük kahvesini Saul'e uzatarak karşısına oturdu. 

Saul ne kadarını anlatabilirdi ki? Ya da neyi ne kadar saklamaya devam edebilirdi? Her şey elinde sonunda öğrenecekti. Ve bu hayat onlar için birlikte  sürüp gidecekti. "Seninle birlikte bir hayatım olacağını söylemek isterim. Nerden nasıl bildiğimi zaten zamanı geldiğinde öğreneceksin. Sadece şimdilik bütün angaryaları geçiştirip birbirimizi tanıma flört etme aşamasına geçebilir miyiz?" 

Şüpheler bir sürü aksiyon ve romanlara konu olacak ihtimaller canlandı Alya'nın kafasında. Hayal gücünün bu kadar yoğun olmasını monoton hayatından sıkılıp fantastik bir hayata sahip olma isteğinden kaynaklandığını düşündü. Karşısındaki adama baktı. Esmer bir Roma Tanrısı. İri kahve gözleri, kavgada yamulup iyileşmiş burnu, dolgun dudakları... Kendini sorguladı Hayatına başka bir adam almaya hazır mıydı? Sorumluluk almaya, başkası için kendini harap etmeye? Flört ederdi sorun değildi. Ama bu çocuk ona hayatlarının geri kalanını beraber yaşayacaklarını bildiğini söylemişti, kendinden çokta emindi veya onun İngilizcesi o kadar iyi değildi yanlış anladığı bir yer vardı. 

Bu bekleyiş Saul'ü gerdi. onun bakışları altındaki geçen duygu selini görebiliyor kokusu burun kökünü buruşturmak istemesine sebep oluyordu. Ama kendini tuttu. sadece onu izledi. Duygularının ve mimiklerinin ne anlama geldiğini gördü hissetti. Onu reddedecekti.  İçinde yükselen kocaman bir volkan patlamaya hazırdı.

"Tatilin süresince sana arkadaşlık edebilirim. Nöbetim olmadığında veya yorgun değilsem seninle vakit geçirebilirim" Alya bu işin hem kısa süreli bir şey olduğunu hem de sadece onun uygunluğuna göre bir açık kapı bırakmak istedi.



BENİMWhere stories live. Discover now