BOŞLUK

110 3 0
                                    

Perdenin aralanmasıyla içeri giren gün ışığı, havada uçuşan tozları meydana çıkardı. Sertçe çekiştirilen perdelerin hışırtısı uzun süredir ses çıkmayan evde gürültülü bir şekilde yankılanmıştı. Rengi solmuş gri koltukta öylece oturan kıza acıyarak baktı Mürüvvet Hanım.

"Daha ne kadar bu koltukta oturup televizyon izleyeceksin?" diye sordu.

"Ne kadar gerekiyorsa o kadar." Diye cevap verdi kız isteksizce.

Gidip karşısına oturmadan, arkasından izledi onu bir süre. Üzerindeki kıyafetler geçen geldiğinde de üstündeydi. Saçları yağlanmış, birbirine karışmıştı. Dizlerini karnına çekmiş, omuzlarını düşürmüş, sanki geniş bir koltukta değil de uçurumun dibinde, kırık bir sandalyede oturuyor gibiydi. Önündeki masada çok azı yenmiş yemek tabağı vardı. Gözlerini hiç ayırmadığı büyük ekran televizyonda yine birileri ağlıyordu. Etrafa göz gezdirdi. Her ne kadar perdeleri açıp aydınlatmaya çalışsa da, sanki yolunu el yordamıyla bulacak kadar karanlıktı her yer. Evini bu kıza kiralamadan önce ne kadar güzel görünüyordu halbuki. İki eliyle gözlerini ovuşturup, kızın yanındaki tekli koltuğa oturdu. Kız hala ona bakmıyordu, belki de orada olduğunu unutmuştu.

"Bukle." Dedi başını onun göz hizasına getirerek.

Gözünün ucuyla baktı kız, ne var, der gibi başını salladı.

"Bu sefer ne izliyorsun?" diye sordu dudağının kenarına küçük bir gülümseme koymaya çalışarak.

"Bilmiyorum."

"Yine sessiz izliyorsun, bir şey anladın mı bari?"

Aynı pozisyonda oturmaktan beli ağrıyan Bukle hafifçe kıpırdandı. Gözlerini kadına çevirdi. Bu haliyle balmumlarına benziyordu.

"Seslerini duymama gerek yok." Dedi.

Uzun süre konuşmadığı için sesi kısık çıkmıştı. Boğazını temizledi. Her ne kadar yalnız kalmak, kimseyle konuşmak istemese de Mürüvvet Hanıma büyük saygı duyuyordu ve onu kırmak istemiyordu, tıpkı kimseyi kırmak istemediği gibi.

"Niye izliyorsun o zaman?"

"Acı çekişlerini görmek yetiyor."

Kadın anlamış gibi kafasını salladı fakat anlamamıştı. Buradan ayrılıp evine gittiğinde bu cümlenin üzerine düşünecek yine de anlamayacaktı.

Kafasındaki düşüncelerden sıyrılıp "Gece uyudun mu?" diye sordu.

"Hayır." Dedi Bukle hemen.

"Biraz uyumanın faydası olurdu."

Derin bir nefes aldı. "Belki de." Diye cevap verdi.

Bu sefer Mürüvvet Hanım derin bir nefes aldı. "Bak kızım, ağzımdan çıkan hiçbir sözün senin acını hafifletmeyeceğini biliyorum; ama sen, hala yaşıyorsun."

"Evet, ne yazık ki."

Tereddüt etmeden çıkmıştı kelimeler ağzından. Kafasının içi bomboştu. Kadının söyledikleri kulağından giriyor, sadece cevap verecek kadar beyninde yankılanıyor ve sonra geldiği gibi uçup gidiyordu.

"Böyle söyleme." Dedi kadın. Kızın söyledikleri canını yakmıştı. "Yirmi dokuz yaşındasın daha, genceciksin. Bu hayatta senin yerinde olmak için çok şey feda edecek insanlar var."

Bukle'nin dudağının kenarına belli belirsiz alaycı bir gülümseme yerleşti. Kadın, söylediği sözleri yanlış anladığını fark etmişti ama susmadı.

"Kızma bana. Senin böyle canlı canlı mezara girmeni izlemek istemiyorum sadece. Ben, o eski Bukle'yi görmek istiyorum. Seni böyle gördükçe çok üzülüyorum."

 YAŞAMA UZAK DENİZE SIFIRWhere stories live. Discover now