İKİ KIRIK KALP

85 0 0
                                    

Bukle kapıdan içeri girdiğinde Nazende Hanım kapalı kapı arkasında ağlıyordu. Kız, içeriden gelen sessiz hıçkırıkları duydu. Bu seferde duymazdan, görmezden gelemeyecekti. Bu kadının bir derdi vardı ve belli ki anlayanı yoktu.

Kapıyı yavaşça açarken, Nazende Hanım'ın derdinin, kendisini iyileştiren şeyle aynı olduğunu bilmiyordu.

"Nazende Hanım." Dedi usulca, kadını korkutmak ya da utandırmak istemiyordu.

Kadın Bukle'yi görünce telaşla yüzündeki yaşları silip toparlandı.

"Çekinmeyin lütfen, ben ağladığınızı duydum, o yüzden..."

"Sinirlerim boşaldı birden, telaşlanacak bir şey yok kızım."

Bukle, onun kaçmaya çalıştığını anladı; ama vazgeçme niyeti yoktu.

"Daha önce de ağladığınızı gördüm."

"Ben..." Nazende Hanım cümlesini tamamlayamadı.

"Bir derdiniz var biliyorum ve içimden bir ses, sizi en iyi benim anlayacağımı söylüyor."

Kadın oturduğu yerde toparlandı, yorgun görünüyordu. Yüzüne takmaya alışkın olduğu o gülen maske görünmüyordu artık. Bukle kadının yanı başına oturdu.

"Bana anlatabilirsiniz. Biliyorum, bunu söylemek bana düşmez. Ben size asla anlatmadım; ama..."

"Bir oğlum vardı." Dedi kadın, sanki Bukle'nin konuştuğunu fark etmemişti.

"Oğlunuz mu?"

"Evet, benim bir oğlum var. Vardı..."

Gözlerinden yaşlar akmaya devam etti. "Kimsenin bilmediği bir oğlum vardı."

Bukle duyduklarına anlam veremiyordu. Nazende Hanımın oğlundan neden kimsenin haberi yoktu? Kadın, bir ömür boyunca içinde tuttuklarının önüne geçemeyeceğini anladı. Her şeyi en başından anlatmaya başladı.

"Çok gençtim, güzeldim. Ailem, çok baskıcı insanlardı. O evden kurtulacağım günü iple çekiyordum. Beyaz atlı prensimin beni çok sevip, kurtardığı hayaller kurardım. Diğer türlü, o evde nefes alamıyordum çünkü. Annemle babama varlığımı hatırlatmamak için odamdan dışarı çok az çıkardım. Dua ederdim Allaha, beni kurtarmak için birini göndermesini isterdim hep. Sonunda sesimi duymuş olacak ki, bizim oradaki liseye bir öğretmen atandı. Bizim yan tarafımızdaki bahçeli evi tuttu, hatta babamla annem ona taşınırken yardım etti. Ona ilk görüşte aşık olmuştum. Çok yakışıklıydı. Her gün arka taraftaki pencereden eve girişini izlerdim. Kitap okumayı çok severdi, her iki günde bir farklı kitap olurdu elinde. Çok kibardı, çok güzel gülümserdi. Ben de dahil, herkes onu tanıyor, seviyordu; ama onun benden haberi bile yoktu. Sonra bir gün, babam akşam yemeğine onu davet ettiğini söyledi. Heyecandan yerimde duramamıştım. Sonunda beni görecekti, sonunda tanışacaktık. O gelinceye kadar, benim yüzüme bile bakmayacağını, umursamayacağını düşünüp kendimi olabilecek en kötü senaryoya hazırlamıştım. Akşam olup da bizim kapıdan içeri girdiğinde, ikimizde geri dönülemez bir yola girmiştik. Yemek boyunca ne ben gözlerimi ondan ayırabildim ne de o benden. O akşamdan sonra, bitirdiği kitapları evine girmeden önce benim penceremin önüne gizlice bırakmaya başladı. Büyük aşk romanları okuyorduk sırasıyla. Verdiği her kitabı bitirmek için odamdan çıkmadan sürekli okuyordum. Bana söylemek isteyip de fırsat bulamadığı kelimelerin altını çiziyordu. Ben de altı çizili cümleleri bir deftere geçiriyordum."

Kadın duraksadı, buruk bir özlem geçti yerden ayırmadığı gözlerinden, dudağının bir ucuyla gülümsedi. Sanki o zamanki kendisini izliyor gibiydi. Derin bir iç çekip devam etti.

 YAŞAMA UZAK DENİZE SIFIRHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin