9. Cinayet silahı, akasya.

115 14 4
                                    

Bölüm şarkısı; Pixies, Where is my mind?

Haroula Rose, Lavender Moon.

***

Pembe Köşk, bu dünyanın içindeki küçük dünyaydı. İçinde yaşadığımız gezegen kadar büyük olmasa da içinde barındırdığı o insan zalimliği, o kötü ve zengin olanın her zaman kazandığı mide bulandırıcı sisteme sahipti.

Pembe Köşk dışarıdan bakıldığında ferah, belki çok yaşanılası dursa da burada yaşanan çoğu olayda akıl sağlığımdan bir adım daha uzaklaşıyordum.

Her kaçış denemesinde saçlarımdan sürüklenerek geri döndürülmüş, her hareketimde aşağılanmış ve hor görülmüştüm. Bu ev yaşayan her şeyin kabusu ve Azrail'iydi.

Ancak ilk kez bu evin bir yanını görüyordum. Bana karşı iyi olan bir yanını. Bu ev ilk kez bir adım ileriye atabilmemi sağlıyordu. İlk kez, umudumu koyabileceğim birisi vardı. Son bir haftadır ne olduğu hakkında hiçbir fikrim olmasa da; Sergen'in de, Yuşa'nın da hayatı sarpa sarıyor görünüyordu, her adımlarında zamanında bana ve anneme attıkları tokatlardan daha ağır bir darbe yiyorlardı.

Turgut Bey'in ölmesinin üstünden bir hafta geçmişti ve sanki her şey bu olaya bağlıymışçasına olaylar patlamıştı. Turgut'un cenazesiyle, bu evdeki imparatorluk çatırdamaya başlamıştı.

İlk önce Yuşa'nın para verip geçtiğini sandığı ders notları gerçek haliyle yayınlanmıştı. Büyük rezaletin ardından tüm Twitter'da zenginpiç tagleriyle sallanan Yuşa, öğretmenlerine ateş püskürtse ve herkesi durdurmaya çalışsa da babasının azabından kaçamamıştı; Sergen ceza olarak Yuşa'nın burnunu iki yerinden kırmayı bir şekilde başarmıştı. Sırf bu yüzden hastaneye giden ve orada kalan Yuşa, bir haftadır yine sırf bu yüzden eve gelemiyordu. Bu sayede ben de ona, aslında vermek istemediğim ama o gelince, beni otomatikman zorlayacağından vermek zorunda kalacağım bilgileri vermiyordum. Nehir'in annesi.

Sonraki talihsiz olaylar zinciri, Sergen'in başına gelmişti. Önce isimsiz bir ihbar sonucu Sergen'in şirketine polis bir baskın düzenlemişti. Bir şey bulunamasa da bulmaya yakınlaşmış olacaklar ki Sergen o akşam stresten yemek yiyememiş ve çalışma odasında geç saatlere kadar oturmuştu.

Asıl olaysa gecenin sabahında başına patlamıştı ve Sergen'in ortaklarından birisinin, öz kızıyla olan uygunsuz görüntüleri her yeri kasıp kavurmuştu. Şafak vakti, şirketindeki hisse zararlarına uyanan Sergen o sabah da yemeğini yiyemeden evden çıkmak zorunda kalmış ve ilk kez... Yalnızca annemle benim olduğum, bir sabah kahvaltısı yapmıştık.

Bu anı tarif edemezdim galiba. Yıllar sonra ilk kez annemle tek başıma yemek yemiştim ve o kadar rahatça yemek yemiştim ki ilk kez yediğim yiyeceklerin tatlarını alabilmeyi başarmıştım.

Sonrasında tek başıma evde olmanın tadını çıkartmış, kimsenin gelmeyeceğinin garantisiyle ikinci katı alt üst etmiş, bodrumda bütün gün bilgisayar oyunlarını oynayıp dizi izlemiş hatta spor salonunda hiç binmediğim aletlere binip eğlenmiştim. Bu evin eğlenceli olabileceğini kim tahmin ederdi ki?

Bir haftanın sonunda ise büyü çatırdamaya başlamıştı; Sergen hâlâ polis işleriyle uğraştığından inanılmaz yorgun bir halde eve geliyordu, sofrada onu ağırbaşlı bir tavırla karşılamaya özenli davranmalıydık.

Yuşa hâlâ yoktu. Haftaya gelecekti muhtemelen.

"Yemek yemeyeceğim." dedi Sergen. Sırıtma isteğimi bastırmaya çalışırken tırnaklarımı dizlerime geçirdim.

wisteria [gxg]Where stories live. Discover now