12. Karşılaşma

875 53 11
                                    

Bu bölümü MelisEsin34 ithaf ediyorum önceki bölümlerde yorum yaptığı için. Bundan sonra en fazla yorum yapanlara ithaf yapmaya karar verdim.

Keyifli okumalar...

Ofise çıkıp masanın üzerindeki çantamı aldım. Askıdan kabanımı alırken Dilişad'la göz göze geldim. Başıyla çaktırmadan dışarıyı işaret ettiğinde gözlerimi yavaşça kapatıp açarak onayladım. Şemsiyelerin olduğu yerden mor şemsiyemi alırken istemediğim sesi duyup durmak zorunda kaldım. Yeterince hızlı olamamış yakalanmıştım. Gözlüğünü burnunun ucuna indirmiş üstünden bana bakıyordu. Önündeki bilgisayarı açık, düzenlemesi gereken yazılara son halini veriyor, gözden geçiriyordu. "Nereye gidiyorsun Aslı?"

Hanım nerede? Aslı hanım! Bu sözü hiç bir zaman onun ağzından duyamayacaktım sanırım.
"Fikret bey iki gün izin verdi. Çıkıyorum."

Burnunu çekip yutkunduğunda gözlerimi kapatmamak için kendimi zor tuttum. Bir parmağıyla düşmek üzere olan gözlüğünü yukarı ittirip bilgisayarına döndü. Sanki hiç benimle konuşmuyormuş gibi yapması sinir bozucuydu. Bazı insanların, kendilerini ilgilendirmeyen her işten haberdar olmak istemesi kadar sinir bozucu bir şey yoktu.

Ofisten çıkıp asansöre doğru yürüdüm. Peşimden gelen ayak seslerini duyabiliyordum. Arkamı döndüğümde Dilişad'ın geldiğini gördüm. Zaten incecik zayıf olan bedenini sanki ses çıkarıyormuş gibi daha da küçültmek ister gibi sessiz adımlar atmaya çalışıyor, ofislerin önünden geçerken yakalanmamaya çalışıyordu. "Nefret ediyorum şu Berfin cadısından. Her şeyi de bilmese olmaz sanki." Kahve gözlerini devirip kollarını göğsünde bağladı. "Sen nereye gidiyorsun? Ne dedi Fikret?"

Ben de ister istemez gözlerimi devirdim. "Off! Ne demiyor ki? İki gün uzaklaştırdı."

İsyanla kollarını indirip ellerini saçlarının arasından geçirdi. "Ne demek iki gün uzaklaştırma? Böyle iş mi olur? Ee ne olacak şimdi? Ne yapacaksın?"

Sanki beni bilmiyormuş gibi konuşması... "Sence?" Bu sefer bir kaşını kaldırıp bakma sırası bendeydi.

Bir adım geri gidip başını iki yana salladı. "Ciddi olamazsın Aslı! Ne olur ciddi değilim de bana. Hayır, hayır, hayır. Tatlım bak, kendine gelmelisin. Kendin için olmasa bile Ceylin'i düşün."

Ceylin! Tabi ya, ben bunu neden düşünemedim ki? Sanki Ceylin'i çok seviyormuş gibi ortaya onu atması da komikti. Hemen elimi çantama atıp karıştırmaya başladım. Acil toplantı ruju, ucuz ve bitmek üzere olan bir parfüm, sanki apartmanın sahibiymişim gibi bir sürü anahtar, çantanın yarısını kaplayan kırmızı cüzdan, soğuktan çatlayan ellerim için krem, minik bir ayna, karalanmış bir kaç kağıt, market fişleri, ödenmemiş bir su faturası, kalemler, yedek ince çorap vee evet telefon! Çantanın en altında el yordamıyla arayarak bulduğum telefonu çıkarttığımda çantaya karşı verilmiş bir savaşı kazanmış gibiydim.

Son aramalarda kayıtlı olan numarayı aradığımda ekranda ikimizin fotoğrafı göründü. Yan yana oturmuş, arkamızdaki gölü içine alan bir kareyle anı ölümsüzleştirdiğimiz iki yıl öncesinden kalma bir fotoğraftı. Güneşin yaktığı yüzlerimizde acının izlerini yok etmeye çalışan buruk tebessüm ve bizi ağırlayan masmavi bir göl...
Telefondan gelen ses beni geçmişten sıyırıp günümüze getirdi.

"Aslı, beni duyuyor musun? Alo? Alo?"
Uzun süre yanıt vermemiş olmalıyım ki Ceylin'in sesi endişe doluydu. "Evet, duyuyorum Ceylin. Nasılsın?" Hemen konuya girmek istesem de sabırla kendimi frenlemeye çalışıyordum.
"İyiyim, iyiyim. Aslı, acil bir şey yoksa ben seni sonra arasam olur mu? Burada işler biraz karışık, duymuşsundur." Gazeteleri her sabah okuduğumu elbette biliyordu. Fikret Bey bırakmasaydı ben yine tüm gazeteleri alacak, aynı haberi kimin nasıl yayımladığını okuyacaktım. Bu işe başladığımdan beri bunu yapıyordum.

REST +18Where stories live. Discover now