7. Hasta

1.2K 80 9
                                    

Boynu bükük kalmış ağaçların fısıltılarını taşıyan rüzgarın kulaklarımda bıraktığı serin hislerle uzandım; pis, yapış yapış zemine. Burnumda odaya sinsice sinmiş çeşit çeşit koku, zihnimde geçmişin kibrit çaktığı alev alev anılar... Aşinası olduğum yalnızlığın yine kollarına sarılmış, teselli bulmaktaydım. Işıksız odayı kucaklayan karanlık, beni hiç bir zaman korkutmamış, korkutmayacaktı. Kirli zihinlerin derinliklerindeki canavarlar kadar korkunç bir şey yokken; karanlığın içindeki bilinmezlik, beni artık ürkütmüyordu. O küçük, sıska, korkak kız, geçmişte kalmıştı. Geçmişimin kabusu sesler benimle konuşmaya çalışsa da kulaklarımı ellerimle kapattım ve nefesimi düzene sokmak için uğraştım. Sakin kalmak zordu ama imkansız değildi. Pencereden içeri sızan güneşin ışıkları arttıkça içimdeki sıkıntı gittikçe azalıyordu. Gözlerim yavaş yavaş kapanmaya başladığında, uyku kuyusunun derinliklerinde huzursuz bir uykuya dalış yaptım.

🌑🌑🌑

"... İki gün sonra gelecekmiş öyle dedi Hakan abi."
Kulağıma dolan sesler tanıdık ancak nereden çıkardığımı hatırlayamıyordum. Örümcek kolonisi tüm bedenimi ele geçirmiş gibi inanılmaz bir karıncalanma hissediyordum. Kemiklerim, yerde uyuyup kalmaktan sızlıyordu.

"Bu akşam mı gidecekmiş? Henüz hazır olduğunu sanmıyorum, umarım kötü bir şey olmaz."
Kim gidecekti?
Hatırlamak için zihnimi zorluyordum, dün akşam kapıdan dinlediğim sesler bana o adamı getirdi gözlerimin önüne, Baybars'ı. Bu yüzden dinleneceğim demişti demek ki.

"Çok uzak bir bölgeye gitmiyor, üstesinden gelir."
Gittiği yerde ne olabilirdi ki zorluk çekeceği? Hem nereye gitmişti?

"O üstesinden gelir ya bu?"
Bu derken? Benden bahsediyor olamazlar değil mi?

"Kendine geliyor. Uyandın mı?"
En saçma sorulardan biri de bu zaten. Uyandığını gördüğün birine neden uyandın mı diye sorarsın ki?
"Uyandım, uyandım. Kimden bahsediyorsunuz?"

Birbirlerine ne cevap versek der gibi baktılar, aynı anda omuz silktiklerinde yanıt vereceklerini düşündüm, yanılmışım.
"Senden bahsediyoruz tatlım, başka kimden olabilir ki? Ne zaman uyanacaksın diye aramızda konuşuyorduk. Pencere de açık kalmış, hasta olmayasın sakın? Ateşin var mı? Gel bir bakayım."
Elinin tersini alnıma koyup gerçekten de ateşimi ölçüyormuş gibi yaptığında gözlerimi devirip elini yavaşça alnımdan uzaklaştırdım.

Selin ve Lale karşıma geçmiş, gerçekten de hastaymışım gibi bana bakıyorlardı. İnsan, hasta olmasa bile kendini hasta sanacaktı. Rollerini çok iyi oynuyorlardı.

"Hasta değilim, yerde yattığımdan dolayı her yerim tutulmuş, kemiklerim ağrıyor olabilir ama akıl sağlığım hala yerinde. Az önce birisinin yolculuğundan bahsediyordunuz. Kimdi o?"
Baybars olduğunu biliyordum ancak daha fazla bilgiye ihtiyacım vardı. Hiç bir şey bilmiyormuş gibi davranmak, yapbozun eksik parçalarını bulmama yardımcı olabilirdi.

"Kemiklerin mi ağrıyor? Tam olarak neresi?" Bir elini çenesine koyup merakla bakan Lale, beni çıldırtmak üzereydi. Başka bir dilde mi konuşuyordum ben?

"Kaburga kemiklerim ağrıyor. Ne yapacaksınız? Pamuklara mı saracaksınız? Bu hücreye attınız, hala sağlıklı olmam büyük bir mucize zaten." Odaya sinen lağım kokusu pencereyi açmama rağmen hala çıkmamıştı. O yapış yapış yatağa yatmam söz konusu bile değilken, burada bir kaç gün daha kalırsam gerçekten hasta olabilirdim.

" Burası ağrıyor mu? " Selin işaret parmağıyla göğüs kafesimde bir kaç noktaya baskı yapıyor, merakla beni inceliyordu. Hasta olmadan önce delirecektim sanırım.
"Oradan bakınca deney faresine falan mı benziyorum? Parmağını çek lütfen"

Elini çekip ayağa kalktı. "Az önce Baybars'tan bahsediyorduk. İki gün sonra geri döndüğünde komisyon kurulacak ve hakkında hüküm verilecek. O zamana kadar bu odada kalmaya devam edeceksin. Yemek getirdik, yemen senin yararına olur." Yumuşak bakışları bu sefer kararlıydı.

Beni yeniden burada kilitli tutmalarına izin veremezdim."Burada kalmak istemiyorum. Buz gibi zeminde yatmaktan kemiklerim ağrıyor. Duş almak, tuvalet ihtiyacımı karşılamak istiyorum."
Yüzlerinden geçen endişe ve kararsızlığı görebiliyordum. Biraz daha ısrar etsem kabul edebilirlerdi.
"Burada kalırsam gerçekten hasta olacağım. Hava soğuk, yer buz gibi, boğazım şişmeye başlayacak. Hiç bir suçum yokken burada tutulmam doğru değil. En azından kuzenimin odasında durabilirim." Böylece bu komployu kuran kişiyi belki daha kolay bulurdum.

"Tamam, bunu yapabiliriz."
Selin kabul edince mutlu oldum ancak Lale'nin bu durumdan hoşnut olmadığı belliydi. "Poyraz'a ne demeyi düşünüyorsun?" Bir kaşını kaldırmış, gözlerini kısarak Selin'e bakıyordu. Lale buna izin vermeyecekti.

"Kuzenimin odası olmak zorunda değil. Boş bir oda da olabilir ama yeter ki burası olmasın. Burada hasta olacağım. Yerde yatmaktan sırtımda ve göğsümde bir ağrı var. Sanki ateşim de çıkacak gibi." Bir elimi göğsüme bir elimi de boğazıma koyup sanki acıyormuş gibi yüzümü buruşturdum. Gözlerine baktığımda endişenin izlerini görebiliyordum.

"Kuzeninin odasında kalamazsın. Bu olay çözülene kadar aynı yerde bulunmanıza izin veremeyiz. Kalabileceğin başka oda da yok. Tüm odalar dolu. İki gün daha beklemek zorundasın. Şimdi pencereyi kapat, yatağın üzerindeki battaniyeye sarıl ve getirdiğimiz yemekleri ye. "Lale ayağa kalkıp gitmek istediğinde az önce gördüğüm endişenin geçici olduğunu anladım. Hasta olmam umurlarında değildi. Sahi onlar için ne anlam ifade ediyordum ki benim için temiz bir oda bulacaklardı? Görevlerini yerine getirmek için bana yemek getirmişlerdi bana yardımcı olmak için değil.

"Şuan dördüncü kattayız. Çok büyük bir evde olduğumuzun da farkındayım. Tüm odaların dolmuş olması imkansız." Başka bir oda bulmaları için yalvarmayacaktım ama bu odada da kalmayacaktım.

Selin ellerimi tutup gözlerimin içine bakarak konuştu. "Misafirler var. Yeni ev sahiplerini tebrik etmek ve tanışmak için gelen misafirler var. Ayrıca Turgut Bey'in ölümünden sonra taziye için gelenler de var." Selin'in sözleri kulağıma mantıklı geliyordu. Doğruları söylüyor olabilirdi. Çaresizce bakan gözlerine bakmaya tahammül edemiyordum. Ellerimi usulca ellerinden çekip dizlerimin üstüne koydum. Yanımdan kalkıp dışarı çıkacaklarında böyle oturmaya, burada durmaya devam edemezdim. Bir çare bulmalıyım. "Baybars! Evet, Baybar'ın odası boş. O bu akşam gitmeyecek miydi? İki gün boyunca yok. Ben de iki gün sonra yargılanacağım. O zamana kadar onun odasında kalabilirim. Hem tarafsız birisi. Yani en azından benim tanımadığım ve sizden birisi. Hem bildiğiniz bir odada durur göz önünde olurum hem de bu odada hasta olmaktan kurtulurum. "

Lale başını iki yana salladı. Kabul etmeyecekti. İyice sinir olmaya başlamıştım. Başımı Selin'e çevirdim. Şuana kadar bana iyi davranan o olmuştu. Göz göze geldiğimizde bu sefer gözünü kaçıran o oldu ama sonrasında gözlerini Lale'ye dikip söyledikleri zaferle dolmam için yeterliydi. "Baybars gelene kadar odasında kalabilirsin ama kapının önünde bir nöbetçi bekliyor olacak. Hiç bir yere gitmeyeceğine, yanlış bir şey yapmayacağına söz ver. Yoksa ilk fırsatta seni buraya kendi ellerimle tıkarım."
Başımı hızla salladım. Bu fırsatı kaçıramazdım. Kaçma planlarını sonraya saklayabilir en azından bir gün uslu durabilirdim. Durabilirdim değil mi?

🌑🌑🌑

Bölüm sonuuu... Yaa çok özlemişim kitap yazmayı. Aradan tam dokuz ay geçmiş. Çok özür dilerim. Hayatımla ilgili o kadar olumsuz şeyler oldu ki. Eşimle boşanmam, öğretmen olarak işe başlamam, tek başıma evi geçindirmeye çalışmak ve üç yaşındaki bir çocuk... Gerçekten zor zamanlar geçirdim ve geçiriyorum. Şimdi sizi çok özledim ve artık kitaplarıma geri dönmek istiyorum. Bugün full kitap yazacağım. Kısa da olsa bir bölüm daha yazıp akşama atmak istiyorum. Haftada bir gün bölüm atmaya karar verdim. Benimle bu süreçte beraber yürür, yorumlarınızı eksik etmezseniz çok sevinirim 💙

REST +18Where stories live. Discover now