by the sea | twenty eight

72 10 25
                                    

Ada benden memnun değildi.

Ben de ona geri dönmekten dolayı iyi hissetmiyordum. O kızdıkça beni geri itiyordu rüzgarıyla, ben ise ceketime daha çok sarılarak karşı duruyordum. Devrilemezdim. Uçmayı öğrendikten sonra yeniden yere çakılamazdım. Bu yüzden artık sevmediğim kara parçası bana meydan okurken, onu görmüyor ve kendime yalan söylüyordum. Evet, aslında bir yalandı gözlerimi gerçeğe kapattığım.

Ada beni de sevsin isterdim.

Fakat sevmeyecekti, tıpkı annem gibi.

"Gelmeme gerek olmadığını söyledin, biliyorum. Ancak yine de seni merak ettim." dedim, boğazım kurumuşken. Gıcırdayan sandalyede kıpırdamıştım. Hâlâ aynı sandalyeydi, ben çocukken de buradaydı. Aynı kulak tırmalayan sesi çıkarırdı hep. Annem ise ısrarla onu değiştirmemişti. Kendisini de asla değiştirmezdi. Hep aynı kişiydi.

Benden memnun olmayan kadındı.

"Evham yapmakta üstüne yok sahiden de Aurora."

"Evde yalnız olduğun için." deyip onu onaylar gibi daha evhamlı göründüm.

Annemin umutsuz vakalara karşı hep aynı ifadesi belirirdi. Sinirli gülüşü ve hafif göz devirmesi ile önündeki işine geri dönmesiyle devam ederdi ifadesi. Yine aynısını yapmıştı. Tezgaha geri döndü. Kahve için kaynattığı suyu iki fincana doldurmaya başladı.

Neden mi buradaydım?

Matt'in bana evlilik teklifi etmesini o gece annemi aramak için bir bahane olarak kullanmıştım. Telefonun diğer ucunda beni sessizce dinlerken, ona heyecanla teklifi nasıl aldığımdan söz ediyordum. Aptal gibi hissetmem için mükemmel bir andı. Öyle de hissettim zaten. Annem bir süre konuşmayınca yine bir şeyleri yanlış yaptım sandım. Bıkkın nefesini telefonun ucundan da duymak mümkündü. Midemdeki ağır yumruları tetiklemişti. Fakat o sadece tebrik ederim demişti. Umarım baban gibi biri değildir.

Sonra bana babamın evi terk ettiğini söyleyip telefonu kapatmıştı.

Bu kadardı.

Şoku atlatır atlatmaz babamı aramış, ondan neler olduğunu öğrenmiştim. Boşanıyorlardı. Babam çoktan biletini alıp İrlanda'ya gitmişti bile. Bana bir mesaj bile atmamışlardı. Artık küçük bir çocuk değildim, biliyorum ancak korkunç hissediyordum. Babama ne sebeple olduğunu sorduğumda yanıtı birkaç gün uyumamı engellemişti.

Senin mezuniyetine geldiğim gün tüm hayatımı o adada, yanını tıkıldığım hiç bir şeyden memnun olmayan annen ile yeterince harcadığımı fark ettim. Hani birlikte yediğimiz yemekte keyifliydim. Nedeni farkına varmış olmaktı. Yanlışı seçmek çok fazla şeye mâl olabiliyor, Aurora. Annenle yaptığım sohbetlerde, teyzenle ettiğim on dakikalık sohbet kadar anlaşılabilir hissetmemiştim hiç. Geç fark edilmiş bir hataydı. Üzgünüm.

Bana telefonda dediği şeyler buydu.

Babamın çok uzun yıllar sonra kabul ettiği gerçeği ben aslında hep görmüş olmakla lanetliydim. Her zaman fark etmiştim. Çünkü kitap gibilerdi.

Anne ve babamın hiçbir zaman büyük aşıklar olduğunu düşünmemiştim. Ve haklı olmak beni üzerdi küçük çocuk olduğum günden beri. Onlara bakınca sadece düzen, sorumluluk ve zorunlu mecburiyeti görüyordum.

your stories by the sea ➳ matt smith Where stories live. Discover now