by the sea | twelwe

115 17 17
                                    

Matt'i sırtında çantası ile sokağın aşağısına doğru yürürken buldum.

Öğlen vaktiydi. Hava her zaman ki gibi hüzün dolu gri bulutlar ile kaplıydı. Benim için veda vakti olduğunu biliyordum ama onu görene kadar iki kişiden de uzakta kalacağım gerçeğine henüz ulaşacak kadar şanssız değildim. Matt evimin önünden geçiyordu. Başı önüne eğikti ve elleri cebindeydi. Kendi kendine şarkı mırıldanıyor, boş sokağı bir sahneye çeviriyordu.

Benimle aynı yöne gidiyordu.

"Nereye?" diye sordu. Beni görür görmez tatlı bir şekilde gülümsedi.

"Limana, teyzem bugün gidiyor."

"Ben de."

Adımlarım bir anda tökezledi. Çabuk toparladığım için fark etmemişti ama yüzümdeki hayal kırıklığını kolayca görmüştü. Gülüşü anlamlı bir hal aldı ve ben konuşana kadar yanımda yürümeye devam etti. Arada bir bana bakıyor, ne tepki vereceğimi bekliyor gibi davranıyordu.

"Biraz daha kalırsın sanıyordum."

Omuzlarını oynattı. "Fazla bile kaldım sayılır. Okula geri döneceğim. Yazmak ve sınavlara girmek zorundayım."

"Buraya neden geldiğini hiç sormadım sanırım."

"Anıları canlandırmak iyi gelir diye düşünmüştüm." dedi, umutsuzluğa kapılmış bir şekilde. "Fakat pek işe yaramadı."

"Ailen neden buradan gitmişti?"

"Sıkıldılar herhalde." diyerek net olmayan bir cevap verdi. Adayla ilgili rahat hissetmediği bir yanı olduğunu düşünüyordum. Yabancılaşmasını sağlayan neydi diye merak etmeye başladım.

"Onlara hak veririm. Ben de çok sıkıldım." dedim. Yerdeki küçük bir taş ayağıma çarpıp biraz ileriye savruldu. "Arkadaşların ile vedalaştın mı?"

"Evet, Jack Jr. çok ağladı." diyerek onunla dalga geçmişti.

Gülüşüne eşlik ettim. Fakat Melanie ile ilgili bir şey söylememiş olması dikkatimi çekmişti. "Kız arkadaşın da seninle geliyor mu?"

"Melanie mi?"

"Evet."

"O kadar da ciddi değiliz."

Yargılayıcı bir şekilde bakmak istemezdim ama öyle bakmıştım.

Matt bunu görür görmez "Öyle bakmak zorunda mısın?" diye sormuş ve kendisini suçlu gibi hissettiğini söylemişti. "Gelmesini isterdim ama ona Londra'da eşlik edemem. Düzenli bir hayatım yok."

Melanie'nin onunla beraber gitmesini istemiyordum zaten, bu isteyeceğim son şey bile olmazdı. Sonra aklımda, Matt'in her şeyi gelip geçici olarak gördüğü fikri belirdi. Gidiyordu. Adayı geride bırakacaktı. Bir daha geleceğini sanmıyordum, etrafa veda eder gibi bakıyordu çünkü. Limana doğru yanımda yürüyor, arada bir bana omuzuyla vuruyordu. Ona karşılık vermek çok eğlenceliydi.

Hafta boyunca varlığı ile ezip geçtiği kalbimi, veda edeceği gün ısıtıyordu. Ellerimi ısıttığı ve ona sarılmama izin verdiği günün hatırası soluyordu git gide. Limandaki tekneyi gördükten sonra yanımdaki varlığı da soğuyordu adeta. Ona giderken veda edecek tek kişi bendim. Ama sırt çantasına gizlice girip onunla kaçmayı başaran bir kıyı yengeci olmayı tercih ederdim.

Limana vardığımızda, Matt'i geride bıraktım ve kırmızı bavula sahip kadına doğru koştum. Eva teyzeme sıkıca sarılıp bana yazmasını istemiştim, o da benden aynısını rica etmiş ve her ay birkaç kere yazmak için birbirimize söz vermiştik. Ona kızgın olmadığımı, gelecek sene yeniden gelmesini bekleyeceğimi söyledim. Ağlamaklı olacağını tahmin etmemiştim, daha önce hiç ağladığına şahit olmamıştım. Ama limanda bana tekrar sarılırken "Hayal kırıklığı olduğum için özür dilerim." demişti. Olmadığını söyledim. Onun için ne kadar etkiliydi bilmiyorum ama bunu gerçekten içimden geldiği için yaptım.

Tekneye binişini izledim.

Kendi gidişimi hayal etmek gibiydi.

Sigarasını bitirmek üzere olan Matt ise limanın sonunda dolanıp duruyor, bizi izliyordu. Eva teyzem tekneye binince bana doğru ilerledi ve yanımda durmadan önce sigarasını söndürdü. Esen rüzgar yüzünden tek gözünü kısıyordu. Ona bakarken tebessüm etmeye çalıştım ama mutlu olmayınca, rol yapması güçleşiyordu.

"Kendine iyi bak, Aurora."

"Sen de sigarayı azalt." dedim, ciddi bir tavırla. Sanırım onu güldürme konusunda başarılı sayılırdım.

"Denerim."

Ona bir süre sessizce baktıktan sonra dayanamadım. Uzak durmak, mesafe engeline takılmak istemedim. Sakin gövdemi ona yaklaştırdım ve sıkıca sarıldım. Kollarım bir ahtapot gibi onu sardı. Denizin dibine çekmek isteyen Sirenler gibi hissediyor ve buna karşı koymuyordum. O da bana karşılık verince tuttuğum nefesimi bıraktım ve yanağımı omzuna yaslamaya devam ederek birkaç damla gözyaşıyla ceketini ıslattım. Elleri sırtımdaydı, saçlarımın hemen arasında duruyordu. Ona gitmemesi için yalvaracak kadar utanmaz olmak istemiştim ama değildim. Kollarının arası sıcaktı, asla unutmayacaktım.

"Görüşürüz, Aurora."

Yalan söylediğini bilerek ondan ayrıldım. "Evet, görüşürüz."

Sonra tekneye bindi ve oturmak için içeriye girmeden önce bana son bir kez bakıp el salladı. Hızlıca karşılık verdim ama yüzümde açık bir mutsuzluk ile ona son kez bakmıştım. Matt gözden kaybolunca, teknenin diğer ucundaki teyzemin beni izlediğini görmüştüm. Sanırım onunla aynı şeyi yaşamamam için dua ediyordu.

O öğle vakti, limanda iki kişiyi kaybetmiş olmanın ağırlığını taşımaya çalışıyordum ama omuzlarım düşmüştü bir kere.

Tekne uzaklaşırken yeniden el salladım. Ağlamaya başlamış olmam ise şaşırtıcı değildi. Ancak ben bile güneşin batış vaktine kadar limanda ağlamayı beklememiştim.

"Adada izi kalmış bir ruhtun sen, ben ise hâlâ dalgaların arasında hayaletini görüyorum."

🌊

🌊

Oops! Ang larawang ito ay hindi sumusunod sa aming mga alituntunin sa nilalaman. Upang magpatuloy sa pag-publish, subukan itong alisin o mag-upload ng bago.
your stories by the sea ➳ matt smith Tahanan ng mga kuwento. Tumuklas ngayon