by the sea | fourteen

123 16 13
                                    

Yağmurdan kaçıp aceleyle kitapçıya girdim. Siyah çizmelerimden sular damlıyordu ve kitap dükkânının içinde karşılaştığım sıcak hava yüzünden ne kadar üşüdüğümü fark etmiştim.

Tepeden aşağıya koştuğum gündeki gibi heyecan doluydum. Çünkü beş yıl sonra onu görebilecektim.

Yine bir Ekim ayıydı.

Matt'in imza gününü yakalamak için sağanak yağmuru aldırmadan, elimde bir şemsiye ile okuldan beri koşuyor ve heyecanla atan kalbimin durma ihtimalinden korkuyordum. Neşe dolu olduğum bile söylenebilirdi. Yaşam kaynağı bulmuş gibiydim. Nefesimi düzenlerken içeriye göz ucuyla bakmaya çalıştım. Sıra uzundu. Onun deniz kızını okuyan çok kişi vardı anlaşılan. İçerideki sakin uğultu kulağıma doluyordu. Şemsiyemi, dükkânın görevlisi olan birinin önerisi ile kapının köşesine bırakmıştım. Sıraya geçtim ve onu görmeye çalıştım.

Her ne kadar beş yılda birkaç santim daha uzamış olsam bile ayak ucunda yükselmek zorunda kaldım. Ve onu gördüm. Masada oturmuş, ondan imza alan bir okuru ile sohbet ediyordu. Gövdesini saran siyah boğazlı bir kazak giyiniyor, kalın bir yüzük takıyordu. Benim gibi saçlarını kestirmişti ve yeni halini sevmiştim. Artık dağınık ve şapşal görüntüsü yoktu, onun yerine yetişkin bir adama dönüşmüştü. Değişmişti, herkes gibi. Ama yüzünü kaldırıp beni hissetmiş gibi sıraya baktığında ve gözlerini doğruca bana çevirdiğinde, tanıdık bir şeyler görmüştüm.

Beş yıl sonra bile beni görür görmez dudaklarının kenarı kıvrılmış, tatlı gülüşü içimi ısıtmıştı.

Ona el salladım.

Sıra ilerlerken, çantamdan kitabını çıkarttım ve titreyen bedenime söz geçiremediğim için her adımımı geç attım. İnsanlar akıp gidiyor, Matt'e her dakika daha çok yaklaşıyordum. En sonunda önümdeki uzun boylu adam da gidince, onun karşısında buldum kendimi. Kitabı masaya bıraktım ve yanağımın içini ısırmaya devam ettim.

"Kim için imzalayayım?" diye sorarken, gülümsüyordu. Dilinde adımı sorarken, gözlerinde tanıdık birini görmüş olmanın mutluluğu vardı. Kafasını kaldırıp bana uzunca bakmıştı ve cevap beklemeden imzasını attı.

Aurora için,
İlham olan adanın koruyucusu ve özgür deniz kızına...

Kitabın kapağını kapatıp bana geri uzatırken, almak için uzanan elime dokunmuş ve sormuştu. "Vaktin var mı?"

"Evet, yan taraftaki kahveci de olacağım."

Saatine baktı. "Yirmi dakika sonra işim bitiyor. Bekler misin?"

"Tabi ki." dedim.

Beş yıldır bekliyordum zaten, yirmi dakika saniye gibi geçerdi benim için.

Kitapçıdan çıkmadan önce tekrar dönüp ona baktım ve hâlâ beni izlediğini gördüm. Yeniden, o kumsaldaki başı boş kulübeye dönmüştüm bir anda. Şemsiyemi alarak yan taraftaki kahve dükkânına geçtim ve onu beklerken, defalarca kez kitaptaki yazısını okudum.

Yirmi dakika geçmişti nihayet.

Hatta sandığımdan daha uzun sürmüş, yeniden ona sarılmak isteyen bedenim yerinde durmakta zorluk yaşamıştı.

Kahve dükkânına girdi ve bir köşede oturan beni kolayca buldu. Yine bir sonbahar ayıydı. Pencereye yağmur damlaları vuruyordu ve o ıslanan saçları ile bana doğru yaklaşıyordu. İlerledi. Yerimden kalktım ve ona beş yıl sonra tekrar sarıldım. "Londra'ya ne zaman geldin?" diye soruyordu, kolları ile beni sararken. Sesi ulaştığı an zihnimdeki gürültü susmuştu. Ona bir yıldır Londra'da olduğumu söylerken ayrılmamıştım. Sıcak gövdesine yaslanıyordum uzun zaman sonra. Limanda olduğu gibi ağlayabilirdim ama bu sefer veda için değil, bulduğum içindi.

your stories by the sea ➳ matt smith Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin